12 Eylül günü, İBV Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Gürbüz ile birlikte, #Van#’a gittik.. Van Havaalanı’nda bizi İBV Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Halit Yalçın karşıladı. Üçümüz birlikte, 12-19 Eylül 2022 arasında, Van, #Hakkari#, #Şırnak# gezisi yaptık.
12 Eylül akşamı Van Gölü kıyısında çok kalabalık bir grupla yemek yendi. Yemekte Îhsan Colemêrgî, Ziya Avcı gibi arkadaşlar da vardı.
Sohbet sırasında, Îhsan Colemêrgî, eski çağlarda, Mezopotamya’da, İmparatorluk kuran halklardan söz etti. Bu halkların Gutiler, Kassitler, Medler, Mitanniler ve Urartular olduğunu söyledi. ‘Gutiler, Hakkari, Behdinan #Kürdler#inin atalarıdır, Kassitler, Medler Soran Kürdlerin atalalarıdır. Mitanniler, #Diyarbakır#- Adıyaman Kürdlerinin atalarıdır. Urartular Muş, Ağrı, Kars gibi serhad Kürdlerinin atalarıdır.’ dedi. Zağrosların Kürdlerin tarihsel ve toplumsal gelişiminde çok önemli bir yeri olduğunu vurguladı. Nairiler ve Subariler gibi bölgesel yönetimler kuran halklar da var. Şemdinli’deki Ubeydullah Nehri ailesinin isimlerini Nairilerden alması büyük bir olasılıktır. Ta Sumerlerden beri adı sık sık geçen Subariler ise, bugünkü Zebarilerin atalarıdır. (Îhsan Colemêrgî, Mezopotamya Uygarlığında Hakkari, Weşanên Lis, 2. Baskı, Mart 2019, s. 98, 104, 487)
Heredot Tarihi’nin sık sık Medlerden söz ettiği, Pers-Yunan savaşlarını anlattığı bilinmektedir.
* * *
Ertesi sabah Halit’in arabasıyla yola çıktık. Gürpınar, Hoşap Kalesi, Başkale üzerinden Yüksekova-Hakkari yol ayrımına vardık. Burada biraz mola verdikten sonra, Yüksekova’ya, oradan da Şemdinli’ye doğru gidiyoruz.
Buralara ilk olarak 1963’de askerliğim sırasında gelmiştim. Bitlis’te, 34. Piyade Alayı’nda yedek subay teğmendim. O dönem, #Kürdistan#’ın güneyinde Mela Mustafa Barzani önderliğinde, Kürd ayaklanması sürüyordu. Sınır güvenliğini sağlamak için, Bitlis, Muş, Erciş Piyade Alaylarından birer bölük, takviye birlikler olarak sınıra gönderilmişti.
Yüksekova’dan Şemdinli’ye giderken Haruna Köyü’nden geçiyorsunuz. Haruna o zaman yolun solunda yer alan küçük bir köydü. Köydeki jandarma karakolunda bir manga kadar asker vardı. Haruna şimdi büyük bir köy. Yolun her iki tarafına da yayılmış. Haruna’nın çevresindeki ormanlar da büyümüş, ağaçlar sıklaşmış.
1963’de birlik Şemdinli’ye giderken burada bir hafta kadar konaklamıştı. Haruna’dan sonra, Dêman yol ayrımını geçtik, Şapatan rampası-Derebani, Sirünüs, Bembo yol ayrımına kadar geldik. 1963’te burası daha sivri bir yokuştu. Şapatan rampası biraz yumuşamış.
Yolda, yönleri gösteren tabelalar Türkçe olduğu için, Şapatan yokuşu-Derebani, Sirünüs, Bembo yol ayrımının nerede başladığını farkedemedim.
Zirveden aşağıya doğru iniyoruz. Şemdinli 1963’e göre çok büyümüş. Merkez ilçenin nüfusu 16 bin civarında. 1963’de Şemdinli nüfusu 900-1000 civarındaydı. Ağaçlık alanlar daha büyümüş.
Şemdinli’de, dostlarla, arkadaşlarla uzun uzun sohbet ettik. 1963’de sınırda Rubaruk taraflarında askerlik yapmıştım. Şaptan Köyü-Nehri-Evliyan-Benavik-Besosin-Zerin-Mavan-Rubaruk’a varmak da istiyorduk. Ama güvenlik nedeniyle oralara gidemedik. 1963’de Şemdinli-Rubaruk arası 80 km. civarındaydı. Dağ yollarında, vadilerde yürüyerek ilerliyorduk. 81 mm.lik havan, geri tepmesiz top gibi araç-gereçler katır sırtında taşınıyordu. Bugün buralara da yol yapılmış. Şapatan rampası-Derebani-Sirünüs-Bembo yol ayrımından Rubaruk’a kadar motorlu araçlarla gidilebiliyor.
Yol boyunca kontrol noktalarından geçişte bir sorun olmadı. ‘Nereye gidiyorsunuz?’ ‘Şemdinli’ye. ‘Geç’ ‘Nereye gidiyorsunuz?’ ‘Beytüşebab’a ‘Geç’ Kontrol noktalarından sadece birinde, sürücü arkadaşımız Halid Yalçın’ın hüviyetine baktılar.
Akşama doğru, Şemdinli-Yüksekova üzerinde Hakkari’ye hareket ettik. Hakkari’de Halid’in babası Mele İzzeddin’i ziyaret ettik. Sümbül Dağı’na bakarak hatıralarımızı dillendirdik. Gece Hakkari Üniversitesi misafirhanesinde kaldık. Çok temiz, oldukça rahat bir mekandı. Sabahleyin hocalarla, Hakkari Üniversitesinin fakülte yerleşkeleri ile ilgili olarak sohbet ettik. Fakülte binaları uzaklarda, seçilebiliyordu. Hakkari Üniversitesi, Hakkari’de yükseklerde kurulmuş. Rektörlükten bütün Hakkari’yi görebiliyorsunuz.
Daha sonra Beytüşşebab (Gençlerin evi)’a doğru hareket ettik. Dağlık bir yolda, çayların, ırmakların kıyısında meşe ormanları arasında gidiyoruz. Yolda gelen-giden otomobillere, kamyonlara da rastlıyoruz.
Beytüşşebab’a yaklaştığımız sırada da yokuş çıkıyoruz. Ağaçlar sıklaşmış daha uzamış, daha güçlenmişler. Beytüşşebab’a ilk olarak 1968’de gelmiştim. O zaman Beyrüşşebab kaymakamının Mülkiye’den sınıf arkadaşım olduğunu gördüm. Savcı da Çorum Lisesinden tanıdığım bir arkadaştı. O zaman Şırnak’tan Uludere’ye Uludere’den de Beytüşşebab’a yürüyerek gelmiştik. Ahmet Aras ve Cavit Göktürk de benimle beraberdi. 1968 yaz aylarında sınır kasabaları konusunda bir araştırma yapıyorduk. Önemli yükümüz soru kağıtlarıydı. O dönem Atatürk Üniversitesi’nde asistandım.
Beytüşşebab 1968’de küçük bir ilçeydi. Günümüzde Beytüşşebab, 1968’e nazaran çok büyümüş. Gerek şehirlerarası kara yolları gerek şehir içindeki yollar çok daha düzgün. Beytüşşebab’a Cizre’den gelmiştik.
Beytüşşebab’dan sonra Uludere’ye doğru hareket ettik. Yolda, mesafeleri gösteren tabelalarda Beytüşşebab-Şırnak arası 86 km. olarak görülüyor. 1968’de Şırnak’dan Beytüşşebab’a kadar nasıl yürümüşüz şaşakaldım. O dönem Şırnak’tan Beytüşşebab’a yol vardı ama yol çok kötüydü. Şırnak’ta, taksi sahipleri bizi Beytüşşebab’a kadar götürebileceklerin söylemişlerdi. Ama o günkü koşullara göre olağanüstü yüksek bir fiyat ileri sürdüler. Bizimse paramız çok sınırlıydı. Yürümeyi tercih etmiştik.
Uludere’den Şırnak’a yol, Şırnak’a yaklaştığımz zaman dağın zirvesinden aşağılara doğru büyük kıvrımlar, dolambaçlar yaparak iniyordu. Böyle kıvrımlara, dolambaçlara bir de, Van-Müküs yolunda, dağın zirvesinden Müküs’e doğru inerken rastlamıştım.
Akşama doğru Şırnak’a vardık. Geceyi Şırnak’ta geçirdik. Ertesi sabah Silopi’ye hareket ettik. Silopi’de, doğrudan Fethullah Elçi’nin cafesine gittik. Fethullah bizi eve götürdü. Evde kalabalık bir grup vardı. Fethullah Elçi’nin babası Nizamettin Elçi şiirler okudu.
Dostumuz Hurşid Ağa’yı kabristan’da ziyaret etmek çok büyük bir isteğimdi. Bu isteğimizin gerçekleşmesinde Fethullah’ın büyük bir rolü oldu. Hurşid Ağa ile 12 Mart döneminde, Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Tutukevi’nde tanışmıştım. Çok değerli bir Kürddü. Mezar başında Hurşid Ağa’yı anlatan bir konuşma yapmaya çalıştım. Kabristan ziyaretinde, oğlu Mustafa ve birkaç arkadaş daha bizimle beraberdi. Kabristan Cudi’nin eteklerinde.
Hurşid Ağa tutukevinde, eğer bir Kürd öğrenci, kendisine Türkçe bir soru sorarsa ona cevap vermiyordu. Ayrıca onu, neden anadili Kürdçe ile konuşmadığı konusunda eleştiriyordu. Bunun çok önemli, çok bilinçli, Kürdî, Kürdistanî bir tutum olduğu kanısındayım.
Hurşid Ağa 12 Mart döneminde, gözaltında çok ağır işkenceler yaşamıştı. İşkencelerden dolayı kalp rahatsızlığı yaşıyordu. 1974 genel aftan sonra Hurşid Ağa da tahliye oldu. Tahliyeden kısa bir süre sonra vefat etti. O dönemde, Türkiye’de sol ‘Türkiye’yi kapitalist burjuvalar ve feodal ağalar birlikte yönetiyor’ şeklinde bir slogan kullanıyordu. Hurşid Ağa’nın feodal ağalar’ grubunda yer aldığı söylenebilir. Bu çerçevede, İlerigelen kapitalistlerin gözaltına alındığını, işkencelerle karşılaştığını düşünebiliyor musunuz?
Ben o dönem 30-31 yaşlarındaydım. Hurşid Ağa 55-60 yaşlarında vardı. Hurşid Ağa, Kürdî, Kürdistanî değerleri yaşayan, savunan bir Kürddü. Şoreş’e (Kürd devrim hareketi karargahı) Mela Mustafa Barzani’ye yardım etmekten, şeker, un, ayakkabı, çorap vs. göndermekten yargılanıyordu. O günlerde Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde, Devrimci Doğu Kültür Ocakları ve Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi davaları, iki önemli dosyaydı.
Kabristan’dan sonra tekrar eve gittik. Fethullah Elçi ve babası Nizamettin Elçi, evde, bize hiç unutamayacağımız bir ziyafet verdi. Yemekten sonra Şırnak’a, oradan da Diyarbakır’a doğru hareket ettik.
Diyarbakır’da Radisson Otel’e yerleştik. Dostumuz Hakim Aytek bizi çok sıcak karşıladı. Birkaç Kürd kurumunu da ziyaret ettik. DİTAK’ta, (Dicle Tarihsel Araştırmalar Kurumu) Vahap Coşkun hocamızla karşılaştık. Bu gezide, Diyarbakır’da Şeyh Misbah’la da tanıştım. Şeyh Misbah’la, vakfımızın Diyarbakır temsilciliğinde, çeşitli konularda sohbetimiz oldu. Arkadaşlar bu sohbete aktif bir şekilde katıldılar. Şeyh Misbah paneli de izledi.
Diyarbakır’da Kürdistan Gençlik Örgütü Jîwaney Kürdistan’nın düzenlediği ‘Kürdler, Dün, Bugün, Yarın’ konulu panele katıldım. Panelin iki konuşmacısı vardı. Fuad Önen, İsmail Beşikci. Panelin moderatörü Av. Mürsel Ekici’ydi. Mitanni Otel’in konferans salonunda düzenlenen panele kalabalık bir kitle katıldı. Soru-cevaplarla üç saati aşkın sürdü. Çok canlı bir panel oldu. Fuad Önen panelde Kürdçe konuştu. Soru-cevaplar da Küdçe’ydi.
İbrahim Gürbüz ve Halid Yalçın’la birlikte Van, Hakkari, Şırnak gezimizin çok verimli geçtiğini söyleyebilirim.[1]