İranlı kadın hakları aktivisti Shiva Mahbobi, Bu protestolar 43 yıl önce başörtüye karşı başlatılan mücadelenin bir devamıdır” diyerek, nihai hedefin İslami rejimi devirmek olduğunu kaydetti. Mahbobi, “Çünkü bu rejim iktidarda olduğu sürece kadınları hapsetmeye, işkenceye, infaza ve baskıya devam edecektir” dedi.
Rojhilatê Kurdistanlı #Jîna (Mahsa) Amînî’#nin (22), İran’ın başkenti Tahran’da “Ahlak polisi” tarafından katledilmesi ardından başlayan protestolara ilişkin gazetemizin sorularını yanıtlayan İranlı kadın hakları aktivisti Shiva Mahbobi, İran’da ahlak polisi eliyle kadınlara dayatılan zulmü, Jîna Amînî’ni katledilmesi ardından başlayan protestoları, kadın mücadelesinin geçmişini ve bugününü değerlendirdi.
İngiltere’de yaşayan ve öğrenciyken 3 yıldan fazla İran cezaevlerinde siyasi tutsak olarak kalan Shiva Mahbobi değerlendirmesinde, Bu protestolar 43 yıl önce başörtüye karşı başlatılan mücadelenin bir devamıdır. Halk, korkmadığını, susmadığını, aksine İslami rejimi devirmek için daha kararlı olduğunu ortaya koyuyor dedi. Shiva Mahbobi ile yapılan röportajı siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.
“Ahlak polisi” bir kadına başörtüsü yüzünden ölümüne işkence etme hakkını ve cesaretini nereden alıyor? Sizce bu failler yargılanacak mı?
“Ahlak polisi”, güvenlik güçlerinin bir parçası. İran'daki İslam rejimi yetkilileri tarafından destekleniyor ve onlardan emir alıyorlar. Zorunlu başörtüsü (İslami kıyafet kuralı) dayatması da İslami rejimin temel dayanaklarından biri. Başörtüsü kurallarına uymamanın da bazı yasal cezaları var. Örneğin; İslam Ceza Kanunu'nun 5'inci kitabının 638. maddesinde “Başörtüsü takmadan toplum içine çıkan kadınlar, on günden iki aya kadar hapis cezasına çarptırılmalı veya 50.000 ila 500.000 İran Riyali arasında para cezası verilmelidir deniyor.
Yani bu nedenle İran'da kadınları tutuklamak ve işkence yapmak, rejim tarafından yasallaştırılmıştır ve bu sistematik bir uygulamadır. Sonuç olarak fail, rejimin bir parçası olduğu ve başörtüsü kurallarına uymayan kadına resmi cezayı uyguladığı gerekçesiyle maalesef suçlanmayacaktır.
İran'da kadınlar “ahlak polisi” ve yetkilileri tarafından ne tür taciz ve kötü muameleye maruz kalıyor?
İran’da kadın olmak, rejim güçleri tarafından her gün taciz edilme, tutuklanma, işkence görme ve öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunuz anlamına gelir. Protesto veya bunun gibi bir şey içinde olmanıza da gerek yok. Güvenlik güçleri başta da “ahlak polisi”, başörtünüzü tam takmadığınız için sizi her an durdurabilir. Mahsa Amini, 22 yaşında, Tahran'da ailesini ziyarete giden ve erkek kardeşiyle birlikte sokakta yürüyen genç bir kadındı. Saçının küçük bir kısmı göründüğü için ahlak polisi onu durdurdu. Mesele sadece bu. Bu onlara göre bir suç.
Peki yasalar ne diyor bu konuda? Kadınların hangi hakları gasp ediliyor?
Genel olarak, kadınların yaşamını her alanda kısıtlayan yasalar var. Ailenin, erkeğinin izni olmadan kadınların çalışmasına, seyahat etmesine, okumasına, pasaport edinmesine veya evlenmesine izin verilmez. Çocuklar yedi yaşını doldurduktan sonra kadınlar boşanamaz veya çocukların velayetini alamazlar. Kadınların giyecekleri kıyafetleri seçmelerine, bisiklete veya motosiklete binmelerine, şarkı söylemesine de izin verilmez. Kadınların bazı alanlarda çalışması, okuması, İslami kanunların tasvip etmediği bazı sporları yapması veya izlemesi de yasaktır. Çocuk yaşta evlilik de yasak değil; rejim tarafından teşvik edilmekte. Bunlar, kadın düşmanlığının nasıl yasallaştırıldığına ve sistematikleştirildiğine dair sadece birkaç örnek.
Kadınlar birçok baskı ve işkenceye maruz kalıyor. Ve bunun bir yaptırımı bulunuyor. Failin cezası yok, çünkü fail hükümettir. Kadına yönelik şiddet yasaldır ve rejim tarafından desteklenmektedir.
İran'da kadın örgütleri de yasaklı. Buna rağmen kadınlar etkili eylemlere de imza atıyor. Bir dönem yapılan Beyaz Çarşamba eylemleri de büyük bir yankı uyandırmıştı. Kadınlar nasıl örgütleniyor, mücadele veriyor bu koşullarda?
Kadın örgütleri de diğer örgütler gibi yasaklı. Örgütler kurmaya ve kadınlara yardım etmeye çalışan kadın aktivistler oldu ama rejim bu aktivistleri tutukladı. Örneğin; İran'da Kadınların Sesi (Nedaye Zanan İran) aktivisti uydurma suçlamalarla tutuklandı ve hapis cezasına çarptırıldı. Ancak İran’da kadınlar ve genel olarak halk, baskıya nasıl direneceklerini ve karşı koyacaklarını öğrendiler. Bunun bir yolunu buldular. Bir diktatörlükte direnişin ve mücadelenin doğası budur. İnsanların örgütlenme, tepkilerini duyurması mümkün kılan unsurlardan biri de sosyal medyanın kullanımıdır.
‘Beyaz Çarşamba’ ise kadınların zorunlu başörtüsüne karşı olduklarını göstermek için yürüttüğü bir kampanyaydı. Ancak o zamandan bu yana kadın hareketi çok ilerledi ve kadınlar başörtüsünü protesto ettiğini göstermek için şimdi başörtülerini tamamen çıkarıyor, yakıyorlar. Mahsa'nın ölümünün ardından gerçekleşen protestolara da kadınlar öncülük ediyor ve halkı harekete geçiriyor.
Jîna Amînî'nin öldürülmesi ardından başlayan protestolar İran'ın birçok yerine yayıldı. Bu protestoların önemli olduğunu ve bir fark yaratacağını düşünüyor musunuz?
Bu protestolar çok önemli ve kırk yılı aşkın bir süre önce başörtüsüne karşı başlatılan mücadelenin devamı niteliğinde. İslami rejim, halkın 1979 devrimini gasp eder etmez, kadınların evlerinden dışarı çıkmaları halinde başörtüsü takmaya zorlandıkları Başörtüsü Yasası'nı çıkardı. İnsan haklarına ilk saldırı kadın haklarına saldırmakla, özellikle başörtüsü dayatmakla başladı. Başörtüsü olmayan kadınlar dövülür, tutuklanırdı.
Kadın düşmanı yasalara ve özellikle başörtüsüne karşı mücadele, rejimin 1979'da Başörtüsü Yasası’nı ilan etmesiyle birlikte başladı. 8 Mart 1979'daki ünlü gösteri, bu yasaya karşı bir tepkiydi; İran genelinde binlerce kadın Başörtüsü Yasası'na karşı çıkarak kadın erkek eşitliği talebiyle sokaklara döküldü. Başörtüsüne karşı 43 yıl önce başlayan mücadele, her gün farklı şekillerde devam ediyor.
Bu protestolar son derece önemlidir. Bir önceki neslin 43 yıl önce başlattığı mücadeleyi üstlenen yeni bir nesil var. Kadınların başörtüsü ile mücadelesi İslami rejimine karşı mücadelenin temel taşıdır.
Mahsa'nın ölümünün ardından başlayan protestolar, İran'daki rejimin kadın hakları mücadelesini ortadan kaldıramadığını gösteriyor. Yeni nesil daha güçlü ve istikrarlı bir şekilde mücadele ediyor. Bu protestolar İran'da başörtüsü ile mücadelenin sadece bir kadın meselesi olmadığını, toplumun bir meselesi olduğunu ve herkesin gündeminde olduğunu göstermiştir. İran'da erkekler ve kadınlar Mahsa'nın ve birçok kişinin hayatını elinden alan Başörtüsü Yasası’nı protesto etmek için kentlerde sokaklarda. Son protestoların bir diğer önemli yönü, İran'daki şehirlerdeki protestolara kadınların öncülük etmesi ve birçoğunun korkmadıklarını göstermek için güvenlik güçlerinin önünde başörtülerini çıkarmalarıdır; bazıları protesto ettiklerini göstermek için başörtülerini yaktı.
Bana göre İran'da son dönemde yaşanan protestolar başörtüsü ile mücadelede önemli bir adım, zirvedir. Kadın erkek herkes, Mahsa'yı öldürmenin onları susturmadığını, aksine İslami rejimi devirmek için daha kararlı hale getirdiğini göstermek için sokaklarda. Üstelik bu kez Mahsa'nın ölümü ve ardından gelen protestolar, dünyanın dört bir yanındaki insanların dikkatini İran'daki rejimin vahşetine ve kadınların cesaretine çekiyor.
Bu süreç nasıl devam eder ve ne tür eylemler, direniş yöntemleri sonuç alır sizce?
Bana göre nihai hedef İslami rejimini devirmektir, çünkü bu rejim iktidarda olduğu sürece kadınları hapsetmeye, işkenceye, infaza ve baskıya devam edecektir. İran'ın her yerinde kitlesel protestoların düzenlenmesinin bu hedefe ulaşmak için hayati bir adım olduğuna inanıyorum. Aynı zamanda rejimi tecrit etmek, Uluslararası Çalışma Örgütü, BM Kadın Hakları Komisyonu gibi uluslararası örgütlerden ihraç etmek, rejimi uluslararası alanda siyasi olarak boykot etmek de zayıflamasına yardımcı olacaktır.
Shiva Mahbobi kimdir?
Shiva Mahbobi, 16 yaşındayken İran'da öğrencilerin siyasi aktivitelerine katılmaktan tutuklandı 3 yıl hapis yattı. Serbest bırakılmasının ardından faaliyetlerine devam eden Shiva, 1992'de İran'dan Türkiye’ye kaçtı. Türkiye’de mülteci ve kadın hakları savunuculuğunun yanı sıra Uluslararası İran Mülteciler Federasyonu ile çalıştı. Daha sonra Toronto-Kanada'ya gitti ve burada İran'daki Kadın Haklarını Savunma Eylem Komitesi'nin koordinatörlüğünü yaptı. 2001'de İngiltere'ye taşındı. 2002-2004 yılları arasında Recm'e karşı Uluslararası Komite'nin halkla ilişkiler sorumluluğunu üstlendi. Psikoterapist olan Mahbobi, bir süredir İran'daki Siyasi Mahkumların Özgürleştirilmesi Kampanyası (CFPPI) Sözcülüğünü yapıyor.[1]