Söz konusu Ermeni ve #Kürt# olunca gadre uğrayan ve en acımasız vahşete maruz kalınırken, bu suskunluk ve körlüğe ne denmelidir? Belli ki Azerbaycan ve Türk devletinin vahşeti, petrol-gaz-silahtan daha ucuzdur!
Hal böyle olunca, Kürt’e ve Ermeni’ye direnmek düşüyor. Kabul etmek gerekir ki; #Kürt halkı# varlığı ve özgürlüğü için direnen ve savaşan devrimci bir güce ve önderliğe sahiptir. Ermeni halkı henüz bu olanak ve şanstan yoksundur.
DAİŞ’leşen sadece TC devleti değildir. Yıllardır ittifak halinde olan “iki devlet- tek millet” dedikleri Azerbaycan devleti de öğretmeni TC devleti gibi DAİŞ’leşmiştir. TC’ye dokunan ve bulaşan, onunla oturup kalkan DAİŞ’leşir! TC artık bir faşizm merkezidir. İşkence ve soykırım üssüdür. Hegemonyacı, ırkçı, militarist saldırgan bir devlettir.
Hukuksuzluk, yolsuzluk, yağma ve talanda TC’nin gerisinde kalmayan Azerbaycan devleti, yıllarca komşu olarak birlikte yaşadıkları Ermenistan halkına karşı tüyler ürperten işkenceler uygulamaktadır. Kafa kesen, kol ve parmak koparan, deri yüzen işkence yöntemlerini uygar denilen dünyanın gözü önünde Ermeni halkına uygulamaktadır.
13 Eylül’de başlayan faşist Azerbaycan saldırganlığı sırasında Ermenistan kadın askerlerine (Anuş) dehşet verici işkenceler yaparak katlettiler. Ardından 1 Ekim Cumartesi günü yine Azerbaycan askerleri tarafından esir alınan 4 Ermenistanlı askerin vahşice katledilme görüntüleri video olarak sosyal medya ağlarına düştü.
İnkar edilemeyecek vahşet olayının ardından AB komisyonu, AİHM, BM Uluslararası Adalet Divanı, Fransa-Rusya, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüleri ayrı ayrı “Derhal inceleme başlatılması, faillerin adalete teslim edilmesi, uluslararası insancıl hukukun ihlal edildiği, tüm vakaların kapsamlı bir şekilde soruşturulması gerektiği” türünden açıklamalarda bulundular.
DAİŞ’leşen Türk ve Azerbaycan devleti tüm evrensel hukuku, insani sözleşmeleri ve yasaları bir yana bırakarak vahşete devam ediyor.
Sadece Ermenistan’a yönelik saldırılarda vahşet görüntülerine rastlanmıyor. Farklı bir imha ve yok etme yöntemi olan kimyasal silahlar Kürt halkına, ulusal özgürlüğü için savaşan gerillalara karşı da kullanılıyor. Düşünün! Bir günde 27 kez yasaklı bomba kimyasal silah, 17 kez savaş uçakları, onlarca kez obüs tank, havan ve ağır silah kullanılmaktadır. Kürt halkı ve ulusal özgürlük gerillaları sadece her türlü silah ve teknik üstünlüğü olan barbar bir orduya karşı savaşmıyor. Aynı zamanda vicdanını dolar karşılığında satmış ve duygularını pazarlamış general ve askerlerin insanlık ve hukuk dışı kimyasal saldırılarına da karşı direniyor ve savaşıyorlar.
Birleşmiş Milletler tarafından tanınan “nükleer savaşın önlenmesi için uluslararası hekimler heyeti” TC devletinin Güney Kürdistan’da kimyasal silah kullandığına dair hazırlanan raporu tüm yetkili mercilere ve hükümetlere sunuyor. Bağımsız hekimler heyeti “kimyasal silah kullanıldığını tespit ettik” raporunu kamuoyuna deklare ediyor. Ancak sonuç değişmiyor. Fazlasıyla tanık, belge ve bulguların olduğu bir durumda bile TC ordusunun suçlu generalleri yargılanmıyor. Her şey gözler önünde açık bir şekilde yaşanırken, bağımsız heyetlerin raporları orta yerde dururken gerçekliğin gizlenmeye çalışılmasına ne demek gerekir? Uluslararası evrensel hukuk ve savaş yasaları yok hükmünde işliyor. Söz konusu Ermeni ve Kürt olunca gadre uğrayan ve en acımasız vahşete maruz kalınırken, bu suskunluk ve körlüğe ne denmelidir? Belli ki Azerbaycan ve Türk devletinin vahşeti, petrol-gaz-silahtan daha ucuzdur!
Hiçbir uluslararası hukuk ve savaş yasaları işlemiyor, uygulanmıyor. İşleyen ve gözetilen sadece petrol-gaz-silah rantıdır.
Hal böyle olunca, Kürt’e ve Ermeni’ye direnmek düşüyor. Kabul etmek gerekir ki; Kürt halkı varlığı ve özgürlüğü için direnen ve savaşan devrimci bir güce ve önderliğe sahiptir. Ermeni halkı henüz bu olanak ve şanstan yoksundur.
Sadece Ortadoğu ve Kuzey halklarının birleşme ve ortak zeminde direnme-savaşma ihtiyacı yoktur. Aynı zamanda Kafkas ve Balkan halklarının da birleşme, ortak zeminde mücadele etme fikrine, iradesi ve kararlılığına ihtiyaç vardır.
Uyanış, bilinç ve eylem ağır hareket etse de halklar elbet bir gün bu fikre irade ve ortak mücadele eylemine başvuracaktır.[1]