$Devşirme Paşaların İşlediği İnsanlık Suçu: Kürt Soykırımı$
1789 Fransız Devrimi’nin getirdiği yenilikler, bütün Avrupa’yı etkiledi. Bunun üzerine artık Avrupa’dan haraç toplayamayacağını anlayan Osmanlılar geri çekilmeye başladı. Fransız Devrimi’nin getirdiği yenilikler Osmanlıyı da içten etkilemeye başladı. 1800’lerin başında, II-Mahmud döneminde, Osmanlı’da değişim başladı. Öncelikle Yeni Çeri Ocağı kapatıldı, yerine 1826’da Asakir-i Mansure-i Muhammediyye Ordusu kuruldu. Osmanlıda devlet diye bir kurum yoktu, askeri yönetimle yönetiliyordu, ilk değişiklik de orada başladı. 1845’de Askeri İdadi (lise) kuruldu, hemen arkasında Mektebi-i Harbiye kuruldu. Askerler İslami eğilimli eğitilmeye başlandı.
Asker-i İdadi bu günkü imam hatip eğitimi, Mekteb-i Harbiyye’de bu günkü ilahiyat okulları eğitimi veriliyor, askeri eğitim de ağırlıktaydı. Osmanlı artık doğuya İslam dünyasına yönelmişti. Biraz zor olsa da, Sarayda yavaş yavaş İslam görünmeye başladı. Osmanlının haraca bağladığı milletler, batı ile ilişkiye geçmeye başladı. Osmanlı dağıldığında, kalan Devşirme Paşaların tamamı Mektebi Harbiye terbiyesi almış, ama tabanı olmayan ortada kalmış, bireylerden oluşuyordu.
11 Kasım 1918’de yapılan Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla, işgal edilmemiş olan, Misak-ı Milli alanlarını, 1923 tarihine kadar 5 yıl boyunca İngiliz General Harington İstanbul’da oturuyor ve yönetiyordu, Osmanlı Ordusu dağıtılmış, silahlarına el konulmuş, vali ve kaymakamlar, İngiliz ve Fransız Subaylardan oluşuyordu. Cephe kaçkını devşirme Paşalar Yedi Kule Zindanlarına doldurulmuştu. Kısaca ortalıkta Osmanlı diye bir şey kalmamıştı.
General Harington 1923’de Cumhuriyeti kurdu, yönetimi Yedikule Zindanlarından bıraktığı, Devşirme Paşalara teslim edip gitti, ama Paşalara olan desteğini sürdürdü. Devşirme Paşaların korkulu rüyası Kürtlerdi, çünkü bunlar birçok alanda Osmanlıya karşı ayaklanmış, savaşıyorlardı. Paşalar bunlardan korkuyor, önce bunların işini bitirmeliydi. Hazırladıkları plan çerçevesinde, 1925 tarihinde Piran’da Müslüman Kürtlere saldırdılar. Plan tıkır, tıkır işliyordu, Êzidi ve Alevi Kürtler kenarda seyirci kaldı. 1926-29 Ağrı merkezli Êzidi Kürtlere saldırdılar, Alevi ve Müslüman Kürtler seyirci kaldı. 1937-38 döndü Dersim merkezli Alevi Kürtlere saldırdılar. 1939’da ikinci Dünya Savaşı başladı, Alevi Kürt Soykırımı yarım kaldı. Sağ kalan Müslüman ve Êzidi Kürtler seyirci kaldı. Bu soykırımda, İngilizler Devşirme Paşalara her türlü desteği verdiler, Ruslar en büyük destekçileriydi.
Her ne kadar Ağrı merkezli Êzidi Kürtlere karşı, zalimane bir soykırım uygulandıysa da günümüz de en çok konuşulan, Dersim Soykırımıdır. Konu ile ilgili konuşulan uydurmalar, insanların kafasını karıştırıyor. Yapılan zulüm acımasız ve korkutucu olduğu için Dersimliler bile hala doğruları, konuşmaktan çekinirler. Mesela “Yapılan zulümden Atatürk hastaydı, haberi yoktu” diyenler var. Aslında Paşalar Cumhuriyetinde, insanlara gerçeği anlatan herkes, acı çekmeye mahkûmdur. Onun için de insanlar doğruları anlatmaya çekiniyorlar.
1926-29 Ağrı soykırımı devam ederken, devşirme Paşalar Dersim Soykırımı için dört yıl boyunca, oluşturduğu bilim kuruluyla, Dersim için ortam hazırlıyordu. Konu ile ilgili yazdıkları raporlarda bunu görmek mümkün. “Aleviler Kürt’tür, Müslüman değildir, anasıyla, bacısıyla zina ederler, katledilmeleri vacip, maları helaldir”. Hazırlıklar tamamlandı General Abdullah Alpdoğan komutasında, 4 Mayıs 1937 tarihinde Dersim Soykırımı başladı.
Kürtlere karşı bütün hareketlerde, insanlar özel Şark İstiklal Mahkemelerinde yargılandı. Mahkeme heyetleri hukukçulardan oluşmuyordu, temyiz hakkı yoktu, alınan kararlar hemen uygulanıyordu. Kasım 1937’de Seyit Rıza ile görüşmek istediklerini söylediler. Seyit Rıza görüşmeye gelince, yanındaki arkadaşlarıyla birlikte yakaladı, Elazığ’da hapse attılar.
İhsan Sabri Çağlayangil’in hatıralarında yazdığına göre, 15 Kasım 1937 Pazartesi-Salı gecesi, sahurdan sonra hapishanede mahkeme kuruldu. Kararlar kamyonun farları ışığında yazıldı. Çünkü Atatürk İstasyonda Trenin içerisinde sonuçları bekliyordu. Savcı 72 mahkûmdan 27’si için idam istiyordu. Mahkeme 6 kişiye idam kararı verdi. Ancak bunlardan Seyit Rıza 74 yaşında, oğlu Reşık Hüseyin 16 yaşında olduğu için, yasal olarak infaz edilemiyordu. Bunun için hemen yeni bir mahkeme kuruldu, Seyit Rıza’nın yaşı 54’e düşürüldü, Oğlu Reşık Hüsen”nin de yaşı 21’e çıkarıldı. Seyit Rıza’nın yaşı düşürülürken şahit, 1902 doğumlu 35 yaşındaki, İzzettin Doğan’ın babası Başkomutan Abdullah Alpdoğan’ın danışmanı Hüseyin Doğan’dır. Bunları bana onların köylüsü Kalender Dede anlatmıştı. Hüseyin Doğan daha sonra İzzettin’in anası Elif hanımı ganimet olarak aldı getirdi. Alın size bütün Kürtleri yargılayan, Şark İstiklal Mahkemeleri. Zilan, Ağrı ve Dersim soykırımında idam ettikleri bütün Kürtlerin, cenazelerini çaldı götürdüler. Yeryüzünde böyle bir zulmü sadece Soykırıma uğrayan Kürtler yaşadı.
Atatürk Trenle Elazığ’a gelmiş, İstasyonda sonucu bekliyordu. Daha önce Dersim’e gitmiş bir köprünün açılışını yapmış. Pertek Halkevinin önünde, Dersim’i bombalayan kızı Sabiha gökçen ile çekilmiş resimleri var. Yani Atatürk hasta yatağında değil, Pertek’te açılış yapıyor, Elazığ istasyonunda özel treninde kafa çekiyordu. Dünyada hiçbir lider bu kadar heyecanla ve bu kadar yakından, idam sonucunu beklememiştir.
Sonunda şafak atarken, Seyit Rıza ve arkadaşları, Elazığ buğday pazarında kurulmuş hazır bekleyen, idam sehpalarına getirildi. Seyit Rıza’ya son isteği soruldu, o da beni oğlumdan önce asın dedi. Atatürk’ün adamları, önce Raşık Hüseyin ve diğer arkadaşlarını astılar, Seyit Rıza seyir etti, en son da Seyit Rızayı astılar. Cenazeler günlerce ibret için asılı vaziyette bekledi. Seyit Rıza asılırken yaptığı konuşmadan öte, kendi sehpasını kendisin devirmesiydi. Dünyada kendi idam sehpasını deviren ilk ve tek insandır.
Her şey böyle ayan beyan ortadayken, Atatürk’ü, İnönü’yü aklamaya çalışanlar için söylenmesi gerekenleri, söylemiyor onlara sadece zavallılar diyorum. Kemalistlerin rezilane bir şekilde işlediği insanlık suçunu, yıllar sonra hala gizlemeye çalışıyorlarsa, rezaletin boyutunu siz düşünün. Sağ kalan Dersimliler eğer hala Atatürk’ü olaydan habersiz görüyorlarsa, yaşadıkları korkuyu düşünün.
BM tarifine göre soykırım; “Bir toplumu yok etmek için kullanılan her yöntem soykırımdır” Devşirme Paşalar Kürt Milletini yok etmek için, kullandıkları yöntemler soykırımdır. Katliamlarla birlikte, sağ kalan Kürdlerin varlığını da inkar ettiler. “Kürt yoktur” dediler. Kürtçe konuşanlara ve çocuklarına Kürtçe isim verenlere para cezasının yanı sıra, hapis cezası da verdiler. Eğer Kürtler yaşadıklarını anlatamıyorlarsa, soykırım koşullarında yaşamaya çalışan Kürt Milletini anlamak gerekiyor.
Kürt Milleti her türlü zulme karışı, her şeye rağmen, direnmede son derece başarılı oldular ve bu günlere geldiler. Ama inançlarından dolayı, bir arada olmayı bir türlü beceremediler. Zalimler Kürtlerin bu zaafını, Kürtlere karşı çok kötü kullandılar, Kürtleri birbirlerinden koparıp, kimini katlederken, kimini de seyirci yaptılar. Sevindirici yanı, Kürtler artık bu rezaleti görmeye başladı.
Paşalar Cumhuriyeti kurulduğu günden beri; Savunma Bakanlığında, Kürtler subay olamaz, General hiç olamazlar. İçişleri Bakanlığında Kürtler Komiser, Emniyet Müdürü ve Vali olamazlar. Dışişleri Bakanlığında Kürtler, Konsolos ve Büyükelçi olamazlar. Devşirme Türklere göre Kürt yoktur. Ama buna rağmen, devlet yönetiminde olamazlar. Son yıllarda seçilen Belediye Başkanlarının hepsini görevden aldı, yerine devşirme Türkler atandı. Paşalar Cumhuriyeti Kürtlere karşı bunları yaparken, hiçbir inanç ayırımı yapmadan hepsine karşı aynı davrandı, çünkü hepsi Kürt’tür.
Paşalar Cumhuriyetinin dün Kürtlerle ilgili düşüncesi ne ise, bugün de aynen devam ediyor. Mesela; Atatürk’ün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Ödemişte bir konuşmasında, “Öztürk olmayanın Türk vatanında bir hakkı vardır, o da Türklere hizmetçi olmaktır, köle olmaktır” demiştir. Erdoğan Aralık 2017’de Yunanistan’ı ziyaretinde, “burada 150 bin soydaşımız var, Parlamentoda 4 Milletvekiliniz var” Yunanlılara hitaben “Benim soydaşlarımdan asimile olmasını istemeyin” “İnancına güvenen, inanç özgürlüğünden korkmaz” diye bir konuşma yapmıştı. Erdoğan inancına güvenmediği için, Alevilik ve Şafiilik yasak.
100 yıl önce Mahmut Esat Bozkurt ile 100 Yıl sonra Erdoğan’ın söyledikleri arasında hiçbir fark yoktur. Demek ki Kürtlere karşı 100 Yıl önce başlatılan inkâr ve imha aynen devam ediyor. CHP 1993 yılında bütün Kürt Milletvekillerini hapse attırdı, bazıları 10 yıl yattı. Bugün de dönmüş AKP’ye neden Kürt Milletvekillerini içeri attınız diye hesap soruyor.
Kürtler; herkes inancını yüreğinde saklasın, Kürt olarak bir araya gelin ve kucaklaşın. Dünya sizin yanınızda, aksini söyleyen yalan söylüyor, onlara güvenin. Son Halepçe’de, Şengal’de Kürtlerin yaşadıkları, hangi Kürdün yüreğini paralamadı. Her gün kaç Kürdün tecavüze uğradığını, işkence gördüğünü unutmayın. Kürde kurşun sıkarken hangi inançtasın diye sormuyorlar.
Kürt’ten yar, Kürdistan diyar olmadan, Kürt’e huzur yoktur.[1]
Ibrahim Aksoy / Temmuz 2021