Navê pirtûkê: Leyl-Name
Navê nivîskar: Ayhan Geverî
Cihê çapkirina pirtûkê: Istanbul
Navê çapxaneyê: Nûbihar
Sala çapê: 2012
Ey Leylayê bêwefayê” diye atıfla başlayan Leyl-name, Ayhan Geverî’nin ilk deneme kitabı. Yazarın dört kapı, dört harf dediği dört bölümden oluşan eser, aynı zamanda Leyla isminin de bir toplamı niteliğindedir, zira her bir kapı/bölüm Leyla isminin bir harfi ile başlamakta.
Kürt edebiyatındaki deneme türünün “ilk ayırıcı örneği”ni teşkil eden eser, klasik edebiyatın mazmunlarıyla örülmekle beraber, yazarın içsel duygu sellerini akıttığı güzel bir örnek. Yazarın leylî ve dumanlı hisleriyle, gah kuruduğu gah şiirsel anlatımıyla aktığı/akıttığı “hal”vetini geceye/leyle fısıldaması ve gece ile hemderd olması esere en fazla hakim olan renktir. Yani gecenin ve Leylanın zülüflerinin rengi kadar kara, Leyla’nın ismi ve gözleri kadar kara… Gece’nin korkusu ve kokusu kadar siyahî…
Eserin ilk ve son bölümleri İstanbul; ikinci bölümü Mahabad ve üçüncü bölümü de Van’da yazılmış olup, bu şehirlerin gecesi ve gecesinin yazarda bıraktığı “sewda” etkisi metne olduğu gibi yansımıştır. İlk iki bölümü daha önce Nûbihar dergisinde yayınlanan Leylname’de okuyucu kimi zaman yazarın “beşerî” diyebileceğimiz Kürdün Leylasının tarifini ve vasıflarını okurken, kimi zaman da aniden aşkın Pîrî Melayê Cizîrî’nin şiiri ve tasavvufun sembolleriyle kendini ilahî aşkın merkezinde görür.
Aşkın merkezini yani kalbini Leylî eyleyen bir gönlün sahibi yazar, sadece Kürt edebiyatının örnekleriyle değil, aynı zamanda Kur’an ve diğer kutsal kitaplara da atıfta bulunarak, Fars ve Türk edebiyatının da şiir iklimlerine girerek her şeyin, her sözün Bîr’i anlattığını söylemeye getirir. Yusuf ve Zuleyha’nın aşkını en uç zirveye yerleştirip Yakub’u, Yusuf’u, Züleyha’yı, Musa’nın yılan yutan ve Leyla’nın zülüflerini andıran ejderha-misal asasını, Hüseyn’in kanını İbrahîm ve İsmaîl’in kurban ve kanını metnine konuk eyleyen yazar en çok da Melayê Cizîrî ile oturur. Hafız ve diğer şairlerle sohbet meclisi bağlasa da o sadece Melayê Cizîrî’ye bel bağlar… Bazen Mem ile zindanda bazen Yusuf ile kuyuda, bazen Mela ile Birca Belek’te bazen de Ali ve Muhammed ile hicret gecesinde, çöl Leylasında gidip gelir… Bir mirac’ta bir Züleyha ile Mısırlı kadınlarının parmaklarını doğramakta.. Bazen Mahabad’da şehid Qazî Mehemed ile dar ağacında bazen de Van’da Tamara ve Şivan ile, Sipan’da Xecê ve Siyabend ile… Ama en çok da Leylası ile.. [1]