ライブラリ ライブラリ
検索

Kurdipediaはクルド情報の最大の源です!


Search Options





詳細検索      キーボード


検索
詳細検索
ライブラリ
クルド名
出来事の年表
ソース
履歴
ユーザーコレクション
活動
検索ヘルプ?
出版
Video
分類
ランダムアイテム!
送信
送信記事
画像を送信
Survey
あなたのフィードバック
お問い合わせ
我々は情報をどのような必要はない!
規格
利用規約
アイテムの品質
ツール
について
Kurdipedia Archivists
私達についての記事!
あなたのウェブサイトにKurdipediaを追加
/追加メールを削除
訪問者統計
アイテムの統計
フォントコンバータ
カレンダーコンバータ
言語やページの方言
キーボード
ハンディリンク
Kurdipedia extension for Google Chrome
Cookies
言語
کوردیی ناوەڕاست
کرمانجی - کوردیی سەروو
Kurmancî - Kurdîy Serû
هەورامی
Zazakî
English
Française
Deutsch
عربي
فارسی
Türkçe
Nederlands
Svenska
Español
Italiano
עברית
Pусский
Norsk
日本人
中国的
Հայերեն
Ελληνική
لەکی
Azərbaycanca
マイアカウント
サインイン
メンバー!
パスワードを忘れました!
検索 送信 ツール 言語 マイアカウント
詳細検索
ライブラリ
クルド名
出来事の年表
ソース
履歴
ユーザーコレクション
活動
検索ヘルプ?
出版
Video
分類
ランダムアイテム!
送信記事
画像を送信
Survey
あなたのフィードバック
お問い合わせ
我々は情報をどのような必要はない!
規格
利用規約
アイテムの品質
について
Kurdipedia Archivists
私達についての記事!
あなたのウェブサイトにKurdipediaを追加
/追加メールを削除
訪問者統計
アイテムの統計
フォントコンバータ
カレンダーコンバータ
言語やページの方言
キーボード
ハンディリンク
Kurdipedia extension for Google Chrome
Cookies
کوردیی ناوەڕاست
کرمانجی - کوردیی سەروو
Kurmancî - Kurdîy Serû
هەورامی
Zazakî
English
Française
Deutsch
عربي
فارسی
Türkçe
Nederlands
Svenska
Español
Italiano
עברית
Pусский
Norsk
日本人
中国的
Հայերեն
Ελληνική
لەکی
Azərbaycanca
サインイン
メンバー!
パスワードを忘れました!
        
 kurdipedia.org 2008 - 2024
 について
 ランダムアイテム!
 利用規約
 Kurdipedia Archivists
 あなたのフィードバック
 ユーザーコレクション
 出来事の年表
 活動 - Kurdipedia
 ヘルプ
新しいアイテム
統計
記事 519,056
画像 106,673
書籍 19,294
関連ファイル 97,290
Video 1,392
ライブラリ
カワと7にんのむすこたち クルドのおはなし
伝記
レイラ・ザーナ
ライブラリ
クルディスタンを訪ねて―トルコに暮らす国なき民
ライブラリ
クルディスタン=多国間植民地
FOTOĞRAF
グループ: 記事 | 記事言語: Türkçe
Share
Facebook0
Twitter0
Telegram0
LinkedIn0
WhatsApp0
Viber0
SMS0
Facebook Messenger0
E-Mail0
Copy Link0
ランキングアイテム
優秀
非常に良い
平均
悪い
悪い
は、私のコレクションに追加
は、この項目についてのあなたのコメントを書く!
アイテム履歴
Metadata
RSS
選択した項目に関連する画像は、Googleで検索!
選択した項目は、Googleで検索!
کوردیی ناوەڕاست0
Kurmancî - Kurdîy Serû0
English0
عربي0
فارسی0
עברית0
Deutsch0
Español0
Française0
Italiano0
Nederlands0
Svenska0
Ελληνική0
Azərbaycanca0
Fins0
Norsk0
Pусский0
Հայերեն0
中国的0
日本人0

FOTOĞRAF

FOTOĞRAF
FOTOĞRAF
#Abdurrahman Benek#
06-06-2021
Pervin Hanım, her mevsim geçişlerini, romatizmaya yakalanmış olarak geçirirdi. Sağ ayağı azıcık rüzgar yemeye görsün... Ovsa da dizini, türlüsünden merhemler sürse de nafile... Damarı çekilircesine sızım sızım sızlatan diz ağrısını birkaç hafta çekerdi.
O, en çok çınar ağacını severdi. Oturduğu sokakta, kendisinden yaşlıca birkaç tane vardı. Böylesi sonbahar ve romatizmal günlerde, üçüncü kattaki dairesinin salon penceresinin önünde durur, gelen geçeni seyre koyulurdu. En çok da, çınar ağacından düşen sarımsı yaprağın havada süzülüşünü severdi ve zevkle izlerdi.
Yine öyle bir gündü. Pencere kenarına oturalı bir saat olmamıştı ki o, tam üç çınar yaprağını gözüyle havada yakalamış ve yere indirmişti. Mutluydu. Bir de o ayak sızlamaları olmasa...
Bir eylül sabahıydı. Pervin Hanım her zamanki yerini almış, dışarıyı seyre koyulmuştu. Yerler, sarımsı çınar yapraklarıyla örtülüydü. Pervin Hanım o sabah dördüncü sarımsı çınar yaprağının dalından kopuşunu yakalamıştı. Çınar yaprağının dans ederek asfaltla buluşmasına ramak kalmıştı ki göz kadrajına otuzlu yaşlarda bir kadın girdi.
Kadın, başkentin en itibarlı semtlerinden birinde, Palmiye Sokak'ta, elinde, dünyaca bilindik bir giyim markasının poşeti ile yürüyordu. Üstünde, Çankaya Belediyesi yazılı çöp kutusunun hizasına varmadan, hafiften sola doğru adımlarını kaydırdı ve çöpün önüne varıp durdu. Kutunun kapağını sol eliyle kaldırdı. Sağ eliyle tuttuğu poşeti kaldırıp çöp kutusuna attı. Eliyle tuttuğu kapağı bıraktı ve kapak, kutuya kapanırken paatt diye bir ses çıkardı. Oracıkta, kutunun dibinde duran iki kediden yavru olanı sıçradı ve birkaç adım kutudan uzaklaştı. Kadın, geldiği istikamete geri döndü ve az sonra gözden kayboldu.
***
Semaya asılı güneşe rağmen, havanın üşütük olduğu bir pazar günü sabahıydı. Rohat, Marmaris'e geleli iki gün olmuştu. Faros Otel'in denize sıfır restoranına kahvaltıya indiğinde, Bişar Bey elinde purosu çay içiyordu. Bişar Bey otelin sahibiydi.
Gel Rohat gel, gel yanıma otur. Birkaç kelam edelim.
Rohat, elinde kahvaltı tabağı, gözleriyle masa aramaktan vazgeçti. Gitti, Bişar Bey'in karşısına oturdu.
Ben de Bişar Amca neden yaşlanmıyor diyordum, kendi kendime. Bırak yaşlanmayı, insan burada ölmez be amca.
Bişar Bey'in keyfi de sağlığı da yaşına nazaran yerindeydi. Güldü.
Li vira mirin jî tune lawo (Burada ölüm de yok evlat)
Bişar Bey Kurtalan'dan Marmaris'e göç etmişti. Geleli otuz yıl olmuştu. Pencinar aşiretindendi. Cemilê Çeto'nun torunuydu. O ki, bir dönem Pencinar aşiretine liderlik etmiş, inişli-çıkışlı bir hayat yaşamış, sevabı ve günahıyla tarihe mal olmuş bir şahsiyetti. Hayatı, 1926'da Şeyh Said İsyanı sonrası, darağacında nihayetlenmişti.
***
Baba, dedemin bir tek bu fotosu mu var?
Evet Hoşeng oğlum. Bir tek bu fotoğraf var. Onu da vesikalıktan büyütüp çerçevelettim ve duvara astım. Noldu ki?
Okuldan resim öğretmeni ödev verdi. 'Bir aile büyüğünüzün resmini çizin' dedi.
Anladım. Sana dedene ait başkaca resim olmadığını söylemiştim.
Haklısın baba. Saçma bir soru oldu. Aslında biliyordum, yine de sordum.
Babamı hiç görmediğimi, ondan sonra doğduğumu, onun adını bana verdiklerini de biliyorsun değil mi Hoşeng?
Elbette biliyorum baba. Sen dedeme pek benzemiyorsun. Dedem daha çok amcama benziyor.
Doğru dersin. İki oğlundan birine adını, diğerine tipini vermiş demek ki.
Çok da genç ölmüş dedem. Bu foto kaç yaşındayken çekilmiş, biliyor musun baba?
Bilmiyorum oğlum. Bilmiyorum.
***
Pervin Hanım mutfağa kadar gidip, kendine bir sade kahve yapıp yerine döndüğünde, penceredeki manzarası değişmişti. Koltuğuna oturmadan ayakta, az eğilip cama, dışarıya baktı. Çöp kutusunun başında, on beşinde var yok bir çocuk dikkatine yakalandı. Kahvesini masaya koymuştu. Oturdu. O an gözleri, bir sarımsı çınar yaprağını daha havada yakaladı. Gözleriyle yaprağa eşlik etti. Keyifle yaprağın havada raksedişini izledi. Sonra dikkati tekrardan çocuğa yöneldi.
Esmer tenli çocuk, çöp kutusundan poşeti aldı. Aldığı poşet, o otuzlu yaşlardaki kadının getirip bıraktığı markalı poşetti. Çocuk yere çömeldi. Poşetin ağzını, aman ha, sakın yırtılmasın titizliğinde açtı. Elini poşete daldırdı. Avuç dolusu fotoğraflar çıkardı. Birkaç saniye fotoğraflara baktı ve yere saçtı. Ayağa kalktı. Poşeti alabora edip silkeledi. Bir sürü fotoğraf ortalığa saçılmıştı. Elini tekrar poşete daldırdı. Eline gelen tek fotoğrafa hiç bakmadan yere attı. Çöpten aldığı diğer birkaç eşyayla beraber, marka poşeti koltuğunun altına sıkıştırıp, sokağın diğer ucuna yürüdü.
Pervin Hanım, bir sokak tiyatrosu izler havasında olan biteni izliyordu. Uzaktan da olsa, çöp kutusunun etrafına saçılmış fotoğrafları seçebiliyordu. İçi burkuldu. Olayı hemen kendine bağladı. Bakışını camdan alıp, salonun en geniş duvarının orta yerine asılı, çerçeveli iki cana verdi. Rahmetli eşi ve kendisinin çerçeveli fotoğrafına bakarken hüzünlendi. Kendi kendine konuşur gibi, acaba dedi. Gün olur bizim fotoğraflar da atılır mı? Düşüncesi bile onu dehşete düşürdü. Ama yok, Nergiz de Haluk da böyle birşey yapmazlar. Sanmıyorum. Herhalde yapmazlar.
Nergiz ve Haluk, Pervin Hanım'ın kızı ve oğluydu.
***
Bişar Bey ile Rohat, deniz dalgalarının eşliğinde sohbet ediyorlardı. Birbirlerini tanıyalı iki gün olmuştu, oysa konuştukları mevzular bir asırlıktı. Bişar Bey dedesinden övgüyle bahsediyordu. Rohat birçoğuna katılmasa da, itiraz etmiyordu.
Gazeteci olan Rohat, Marmaris'e, Bişar Beyle röportaj yapmak maksatlı gitmişti. Payîza Mezinan (Büyüklerin Sonbaharı) adıyla bir kitap hazırlıyordu ve hayatını yazacağı kişilerden biri de Bişar Beydi.
Bişar amca dedene benziyor musun?
Dedemi hiç görmedim vala. Kimse de benzediğimi söylemedi. Benzeseydim muhakkak derlerdi. Demediklerine göre...
Fotoğraflarından anlarsın Bişar Amca, hiç aklına gelmedi mi?
Rohat, Bişar Bey'in dedesi, namlı Cemilê Çeto'nun hiç fotoğrafının olmadığını bilmiyordu. Şaşırmıştı.
Dedem Cemil'in resmini hiç görmedim. Elimizde bir teki dahi yok. Çok sorduk soruşturduk ama resmini elde edemedik.
Bişar Bey, devlet arşivinde mutlaka dedesinin bir fotoğrafının olduğuna inanıyordu. Bir dönem devlete karşı savaşan, bir dönem devletin yanında savaşan ve devletin bizzatihi astığı birinin fotoğrafı, mutlak suretle arşivinde olurdu. Bişar Bey Rohat'tan devlet arşivlerini araştırmasını rica etti. Ne istersen veririm dedi. İsterseniz iki kişi gelin, burada tatilinizi yapın. Benden olsun. Ayrıca ne masrafın olursa da karşılarım. Yeter ki ben ölmeden dedemin bir resmini görebileyim.
Bişar Bey, bereketli bir su damarı yakalamışcasına, sondajını vurmaya devam etti. Gazetecilerin elinin kolunun uzun olduğunu ve şayet isterse bulabileceğini, özellikle altını çizdi. Rohat söz vermedi ama elinden geleni yapacağını ifade etti. Bir müddet sonra konu, Bişar Bey ve ailesinin memleketi nasıl terk edişlerine geldi.
***
Peki baba, nenemin fotosunu çizsem olur mu?
Olur elbet. Hatta daha iyi olur. Böylece sayende ben de görmüş olurum.
Görmüşsün ya baba. Daha ne göreceksin. Aynısını çizmeye çalışacağım.
Annemin fotoğrafını hiç görmedim ben Hoşeng oğlum. Annemin bir vesikalığı bile yok. Varsa da ben bilmiyorum.
Iyi de baba, duvarda bir tane var ya...
O benim nenem oğlum, annem değil.
Ama hep konuşurken Nefise ana diyorsun.
Evet, nenem de olsa anne diyorum. Annem biliyorsun, ben küçükken öldü. Nenem başımızda durdu. Biz hep ona anne dedik.
Vay be baba. Üzüldüm şimdi. Anne ve babadan bir tek babaya ait vesikalık, siyah beyaz bir foto kalmış.
***
Ara ara esen rüzgar, sokağın kaldırımını sarıya teslim eden yaprakları savurduğu gibi, çöp kutusunun etrafına saçılmış fotoğrafları da savuruyordu. Pervin Hanım'ın dikkati ikiye bölünmüştü. Bir, daldan kopup yere aheste aheste inen yapraklara dikkatini veriyordu, bir de yerdeki fotoğraflara... Her ne kadar fotoğrafların hüznüne yenik düşse de, onun için bugünün sokak tiyatrosu değişmiş ve renklenmişti.
Sokaktan gelip geçen herkesin, mutlak suretle yere saçılı fotoğraflara gözü ilişiyordu. Bunlar da neyin nesi? dercesine fotoğraflara bakıyorlardı ve hayretlerşni gizlemeden çekip gidiyorlardı. Birara Pervin Hanım da aklından geçirmedi değil; bir gidip baksam mı yakından diye.
Sonra altmışlı yaşlarda bir kadın, sokağın uzak köşesinde göründü. Kısa kesilmiş siyah saçları özenle taranmıştı. Üstünde, kırmızı ve siyahtan oluşan bir elbise vardı. Yaşına göre zaif sayılırdı. Bastığı yeri incitmemeye çalışır bir zerafetle yürüyordu. Birkaç adım sonra, onun da göz kadrajına fotoğraflar girdi. Zumlar gibi yaklaştıkça, gözünde fotoğraflar büyüdü. Çöp kutusunun yanına vardığında durdu. Büyükçe bir fotoğrafa gözleri takılı kaldı. Eğildi ve yerden aldı. O an gayri ihtiyari gözlerinden damlalar süzüldü. Bir süre öylece fotoğrafa bakakaldı. Birara arkasına baktı fotoğrafın, bir yazı, bir not arar gibiydi. Sonra yardım istercesine bakışını fotoğraftan çekip etrafa bakındı. Sokak bomboştu. Perdeler çoğunlukla çekikti. Sadece birkaç apartman ötedeki binanın üçüncü katında bir kadın farkediliyordu. Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Elinde tuttuğu fotoğrafa tekrardan ve daha dikkatli ama hüzünlü gözlerle bakmaya başladı.
***
Rohat, Marmaris'ten Ankara''ya döner dönmez, Cemilê Çeto'nun fotoğrafını, nerede ve nasıl bulurumum hesabına girişti. Bunun bir haber değeri vardı ve o, elde edilmemiş fotoğrafı bulup, üstüne bir makale yazmayı ve haber yapmayı düşünüyordu. İlk aklına meclis gelmişti. Meclisin arşivinden çıkabilir umuduyla, orada çalışan birini aradı. Randevulaştı. Birkaç gün sonra, sabah erkenden meclise gitti. Bir tek öğle arası mola verdi. Meclis binasının Dikmen Caddesi'ne bakan kapısından çıktığında, hava kararmıştı.
***
Baba seninle, üç ay kadar önce nenemin fotosu üzerine konuşmuştuk. Hatırladın mı?
Olmayan resim üzerine olan konuşmamızı mı? Hatırlıyorum. Yoksa buldun mu?
Çizdim baba çizdim ben.
Hayali mi çizdin Hoşeng, olmayan resmi nasıl çizdin ki?
Dinle babacığım. En başından anlatıyorum. O gün aklıma orjinal bir fikir geldi. Hani sen, 'varsa da ben bilmiyorum' dediydin ya.
Ee, dediydim. Yoksa varmıymış?
Anlatıyorum işte baba, dinle lütfen. O gün senin altı dayını ve iki teyzeni aramaya karar verdim. Nenemin kardeşleri oluyor bunlar. Aradım da. Onlarda da nenemin fotosu yokmuş. Ben de rica ettim, onlar bana nenemin kaşını, burnunu, alnını, saçını, çenesini falan işte, her şeyini teker teker anlattılar. Ben de not aldım. Sonra onlardan birer fotolarını istedim. Bir dayın hariç, diğerleri fotolarını gönderdiler. Ben de işte, onların anlattıklarını ve fotolarını dikkate alarak nenemi çizdim.
Yamansın oğlum. Çok iyi düşünmüşsün. Şimdi hemen annemin çizimini görmek istiyorum. Beni heyecanlandırdın be oğlum.
Kapa gözlerini baba.
Tamam kapattım.
Üç, iki, bir. İşte karşında senin annen, benim nenem. Gözlerini açabilirsin baba.
***
Pervin Hanım penceresinde pür dikkat sokağı ve sokakta, çöp kutusunun önünde duran kadını izliyordu. Merakı tavan yapmıştı. Bir tanıdığı herhal dedi kendi kendine.
Nesrin ve Şevin çok iyi iki arkadaştılar. Liseyi aynı sınıfta okumuş ve aynı üniversite de, farklı bölümlerde okumuşlardı. Hiç bir dönem birbirlerinden kopmamışlardı. Ta ki geçen sene Nesrin ölene dek.
Şevin'in elinde tuttuğu fotoğraf, onun nişanında çekilmişti. Nişandan birkaç saat önce ikisi Arjantin Caddesi'nde buluşmuşlardı. Şevin, beyaz yakalı siyah bir bluz ve yine beyaz bir pantolon, ayağına da topuklu, kurdelesi olan siyah bir ayakkabı giymişti. Nesrin oldum olası renkli elbiseler giymeyi severdi. O gün o da, kırmızı ve dizinin üstüne gelen bir etek, eteğin üstüne beyaz bir gömlek, gömleğin üstüne de sarı bir ceket giymişti. Kıyafetini, Şevin'in ayakkabısına nazaran daha kısa topuklu olan, beyaz bir ayakkabı ile tamamlamıştı. Kahvelerini içip kalktıklarında, Nesrin, Tunalı Hilmi'ye inip şapka almak için ısrar etmişti. Bazen şapka takardı. O günün anısına özel bir şapka takma niyetindeydi. Şevin, valla geç kalırız, daha çok işim var dese de o, bir şey olmaz, seninki üç gün de üç sene de seni bekler esprisiyle karşılık vermişti.
Tunalı Hilmi'ye yürümüşlerdi. Beş on mağaza bakındıktan sonra nihayet Nesrin'in beğendiği ve kıyafetine uyan bir melon şapka bulmuşlardı. Alelacele gitmişledi Foto Umut'a ve birkaç tane fotoğraf çektirmişlerdi. Özellikle bir tanesini çok beğenmişti. O fotoğrafı büyütmüş, çerçeveletmiş ve evinin duvarına asmıştı.
Tam otuz dört yıl sonra Şevin, hep Nesrin'in evinin duvarında gördüğü fotoğrafı, bu defa ve tesadüfen çöp kutusunun kenarında bulmuştu.
***
Rohat'ın meclis arşivinde geçen gününün akşamı, Bişar Bey onu aramıştı. Bişar Bey, Rohat'ı birkaç günde bir arar olmuştu. Rıhat, maalesef Bişar Amca bulamadım. Meclis arşivinden çıkmadı dediğinde, Bişar Bey ona, genelkurmayın arşivine bakmasını öneriyordu. Elimden geleni yapıyorum, sen rahat ol. Varsa şayet, bir yerden çıkar. dedi ve telefonu kapattı.
Sonraki hafta ve aylarda Rohat, genelkurmay, devlet arşivlerine baktırdı. Sonuç alamadı. Bu olumsuz haberi Bişar Beye nasıl veririmin can sıkıcılığını yaşıyordu. Bugün ararım, yarın ararım derken, nihayet aradı ve dedesinin fotoğrafını bulamadığını bildirdi. Bişar Bey çok üzülmüştü. Ölmeden dedemin bir resmini görmek istiyordum diyordu. Devamında, koskocaman Cemilê Çeto'nun, nasıl olur da bir resmi olmaz. Ben yüz bin vermeye razıydım dediğinde ise Rohat, Bişar Amca mesele para değil, biliyordum yüz bin de, yüz elli bin de verebileceğini deyip, onu da kendi hayalkırıklığı içinde bırakıp telefonu kapadı.
***
Annem böyle güzelmiymiş Hoşeng oğlum, yoksa torpil mi geçtin?
Yok ya baba, hiç olur mu? Dedim işte, sekiz kardeşin tarifi ve resimlerden çizdim.
Peki ne yapalım, böyleymiş gibi kabul edeceğiz. Bunu da çerçeveletip nenemin yanına asalım.
Şimdi sıkı dur baba. Sıra asıl sürprize geldi.
Bugün dünya sürprizler günü herhalde. Bu defa neyin sürprizi Hoşeng?
İşte benğm nenemim ve senin annenin gerçek fotosu.
Gerçek mi diyorsun? Bunu nerede buldun? Allah Allah hakketen çizdiğinle gerçek fotoğraf neredeyse aynı?
Senin dayından rica ettim. Nüfus müdürlüğünde, kütüğe kaydolurken foto isterler. Oraya bak dedim. Sağolsun bakmış ve bulmuş ve bana gönderdi.
Gel seni kucaklayayım, aslan oğlum, afferin oğluma...
***
Pervin Hanım o gün öğleye değin, pencere kenarından neredeyse hiç ayrılmadı. Artık o kadının, fotoğraftaki insanları tanıdığından emindi. Kadın nasıl da fotoğrafları yerden tek tek alıp çantasına koymuştu. Sonra da sokağın geldiği ucundan gözden kaybolmuştu.
Şimdi sokakta birkaç kedi ve köpekten gayrı kimse kalmamıştı. Rüzgar birazcık hızını artırdı. Çınar ağacının dalından birkaç yaprak kopuverdi. Sarımsı yapraklar havada sallana sallana kaldırıma düşerken, Pervin Hanım'ın gözünden üç damla yaş masanın üstüne düştü. Yerinden kalktı. Önce tül perdeyi, sonra kalın kadife perdeyi çekti. Yorgundu. O kadar ki, yatağına giderken ki zaman, ona bir ömür gibi gelmişti. [1]
この商品は(Türkçe)言語で記述されてきた、元の言語でアイテムを開くには、アイコンをクリックして
Bu makale (Türkçe) dilinde yazılmıştır, makaleleri orijinal dilinde açmak için sembolüne tıklayın!
このアイテムは286表示された回数
HashTag
関連ファイル: 1
リンクされたアイテム: 1
グループ: 記事
記事言語: Türkçe
Publication Type: Born-digital
ドキュメントの種類: 元の言語
ブック: True Story
プロヴァンス: 北クルディスタン
方言: トルコ
都市: ウルファ
Technical Metadata
アイテムの品質: 99%
99%
は、 ( ڕاپەر عوسمان عوزێری 06-05-2023上で追加しました
Denne artikkelen har blitt gjennomgått og utgitt av ( سارا ک ) på 06-05-2023
最近の( سارا ک )によって更新この商品: 06-05-2023
URL
この項目はKurdipediaのによると規格はまだ確定されていません!
このアイテムは286表示された回数
Attached files - Version
タイプ Version エディタ名
写真ファイル 1.0.1156 KB 06-05-2023 ڕاپەر عوسمان عوزێریڕ.ع.ع.
Kurdipediaはクルド情報の最大の源です!
イメージと説明
カズィ・ムハンマド大統領の処刑

Actual
ライブラリ
カワと7にんのむすこたち クルドのおはなし
01-06-2015
هاوڕێ باخەوان
カワと7にんのむすこたち クルドのおはなし
伝記
レイラ・ザーナ
18-10-2013
هاوڕێ باخەوان
レイラ・ザーナ
ライブラリ
クルディスタンを訪ねて―トルコに暮らす国なき民
17-10-2013
هاوڕێ باخەوان
クルディスタンを訪ねて―トルコに暮らす国なき民
ライブラリ
クルディスタン=多国間植民地
18-10-2013
هاوڕێ باخەوان
クルディスタン=多国間植民地
新しいアイテム
統計
記事 519,056
画像 106,673
書籍 19,294
関連ファイル 97,290
Video 1,392
Kurdipediaはクルド情報の最大の源です!
イメージと説明
カズィ・ムハンマド大統領の処刑

Kurdipedia.org (2008 - 2024) version: 15.5
| お問い合わせ | CSS3 | HTML5

| ページ生成時間:0.438 秒(秒) !