#Dersim#’de #Kürtler#i “Mağaralarda fare gibi zehirlediklerini” itiraf edenler o günün şartlarında yargılanmaktan kurtuldular. Ama vahşetleri unutulmadı.
Faşist Hitler rejimi, Yahudileri ve muhalifleri gaz odalarında zehirleyip öldürürken kendi sonunu hayal bile edemiyordu. Edebilseydi belki bu kadar zalimane katliamlar yapmazdı.
Amerikalılar dünya utanç tarihine geçen zulümlerine rağmen Vietnam’da yenilmekten kurtulamadılar.
Saddam diktası da, Kürtleri teslim almak için vahşetini #Halepçe#’de kimyasal silah kullanıp çoluk çocuk, genç yaşlı demeden binlerce insanı katletmekle gösterdi. Halepçe’de sadece kucağındaki çocuğuyla babalar değil, kurtlar-kuşlar, tavuklar, karıncalar bile oldukları yerde kıvranarak ölmüştü.
Tarih boyunca, zalimlerin diz çöktüremedikleri kitlelere karşı zindana atma ve yok etme yoluna başvurdukları çok görülmüştür. Ama bazı geçici etkileri dışında bu zulüm kendilerini korumakta yetersiz olmuştur. Hatta zalimlerin yıkılışını hızlandırmıştır. Yoksa hiçbir diktatörlük yıkılmazdı.
Halepçe katliamını yaptıran Saddam’ın ve yapan #Kimyasal# Ali lakaplı katilin sonu biliniyor. Onlara o silahları veren-satan silah tüccarları, emperyalist devletler arkalarından bir damla gözyaşı bile dökmedi. Hatta bir tekme de onlar attı.
Bunları hatırlatmamızın nedeni Erdoğan’ın Kürtlere diz çöktürmek-boyun eğdirmek için başlattığı imha saldırılarının bozguna uğraması sonucunda kimyasal silaha başvurmasıdır.
Bu “özel savaş”a kirli savaş dememizin nedeni her türlü savaş hukukunu, kuralını çiğneyip yasaklanmış silahları kullanmasıdır. Savaşıyoruz deyip aklınıza her geleni yapamazsınız. Savaşın da bir hukuku, ahlakı ve kuralları vardır. İnsanlık onbinlerce yıllık tarihinde çok savaşmış ama bunu sonucunda bir savaş hukuku da yaratmıştır. Uluslararası hukuka girmiş bulunan kurallar çok önemlidir. Savaşın sıcaklığı ve kargaşası içinde bu kurallar çiğnense de unutulsa da an gelmekte ve hepsi de ortaya çıkmakta, cezalandırılmaktadır.
Dersim’de Kürtleri “Mağaralarda fare gibi zehirlediklerini” itiraf edenler o günün şartlarında yargılanmaktan kurtuldular. Ama vahşetleri unutulmadı. Bir gün gıyaben yargılanmaları da kaçınılmazdır. Çünkü arşivlerde yeterli belge-bilgi vardır. İnsanlık suçlarında zaman aşımı olmadığına göre insanlık var oldukça bu hesaplaşma da sürecektir.
Günümüze gelirsek son elli yıllık savaşta, savaş suçları bir çok kez gündeme geldi. Sivil halka yönelik işlenen suçlar birçok defa AİHM’de mahkum edildi. Gerillaya yönelik kimyasal silah kullanma suçu da birçok defa görüldü. Ama son aylarda HPG, gerillaya yönelik kullanılan kimyasal silahları belgeleyip görüntülerle kamuoyuna iletti. Böylece Erdoğan ve emrindekiler suçüstü yakalanmış oldu. İşte bu suçluluk telaşı içinde saldırıp duruyorlar.
Şebnem Korur Fincancı hocayı apar topar zindana atmaları, bununla da yetinmeyip Bahçeli’nin siparişi üzerine tabip odalarını kapatmaya hazırlanmaları korkularını gösteriyor.
Yine İzmir Barosu Olağan Genel Kurulunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadele operasyonlarında kimyasal silah kullandığını ileri süren ve hakkında soruşturma başlatılan avukat Aryen Turan’ın gözaltına alınması paniklerinin boyutunu gösteriyor. Medyaya yönelik son operasyonların gerekçesi de aynıdır. Sanki sansür yapılınca, gerçekleri söyleyenler tutuklanınca gerçekler değişecek mi? Erdoğan ve suç ortaklarının suçları unutulacak mı? Suçlular cezalandırılmaktan kurtulacak mı? Masumların ahı ve kanı yerde mi kalacak?
Erdoğan ile birlikte sanık sandalyesinde olması gereken Süleyman Soylu ve Hulisi Akar’ın açıklamaları neyi değiştirecek?
Kimyasal silah kullanımına karşı mücadele sadece tabip odalarının işi mi?
Diğer sol ve demokratik örgütler, muhalefet partileri nerede? OPCW’nin ölü sessizliği onlara da mı bulaşmış?
Unutulmalıdır ki, bu tür insanlık suçlarına sessiz kalarak onay verenler de, üç maymunları oynayanlar da sorumluluktan kurtulamayacaktır. Gerçekleri gözlerinizi kapatmakla, yok saymakla yok olmazlar. Sadece kendinizi oyalar ve kandırırsınız. Gerçeklere çarpınca acı içinde uyanırsınız ama iş işten geçmiş olur.
Kimyasal silah kullananların, emir verenlerin açığa çıkarılması ve cezalandırılmasına kadar bu mücadele sürecektir.[1]
Suat BOZKUŞ