Kadim Kürt İnanışı Kızılbaşlık Kökeni Evrimi ve Felsefesi
Hüsnü Gürbey
Peri Yayınları
2016
Beni böyle bir çalışmaya iten neydi? 1950’li yıllarda başlayan ve
giderek hızlanan ekonomik nedenlerden doğan göç, 1980
Askeri darbesiyle birlikte yerini zorunlu göçe bıraktı. Cuntanın
Kızılbaş/Kürtleri yükselen demokrasi güçlerinin yanında görmesi
ve onları Müslüman olarak görmemesi baskıyı artırdı. Rutin haline
gelen tutuklamalar, kaba dayak ve işkenceler halkı canından
bezdirdi. Buna ilaveten Kızılbaş köylerine cami inşa seferberliğine
girişilmesi göçü daha da hızlandırdı. 1990 yıllarında varlığını iyice
hissettiren Kürt ulusal direnişi, Kızılbaş/Kürt köylerine
karşı olan askeri baskıyı şiddetlendirdi. Devlet köylülere evlerini
terk etmeleri için 24 saat mühlet tanıdı. Ardından evler, ahırlar ve
samanlıklar yakılarak köyler tahrip edildi. Kuzey-Batı Kürdistan
Safevilerden sonra tarihte ikinci kez insansızlaştırıldı.
Batının büyük şehirlerine vasıfsız kitleler, önce ekonomik
sorunlarla boğuşurken, kısa süre sonra inanç sorunuyla karşı
karşıya kaldı. Özellikle Ramazan’da oruç tutma baskısının yanında
ölümler Kızılbaş/Alevilere büyük sıkıntılar yaşattı. Alevilerin bir
kısmı Ramazanda takiyye yaparak orucu geçiştiriyorlardı ama
cenaze töreni öyle miydi? Camiye getirilen cenazeye, cemaati
namaza katılmadığı için hocaların dikkatini çekiyordu ve cenaze
namazını kılmak istemiyorlardı. Onlara göre, “sağlığında camiye
gelmeyenin, ölüsü de gelmemeliydi.” Bu sıkıntılı dönem kısa
sürede kurulan Cem-evlerince giderildi. Fakat cemevleri
toplumun ihtiyaçlarını gidermede yeterli hassasiyeti gösteremeyince,
toplum özellikle de gençlik arayış içine girdi. Köyünde yılda bir
kez ziyaretine gelen ve toplumun tüm dini-sosyal-hukuksal
sorunlarını çözen, talibinde misafir kalan, onunla haşır-neşir olan
piri yoktu. Cem/cıvat yapılmıyordu. Cem yapılmayınca sorgu/
görgü merasimi de olmuyordu. İnancın olmazsa olmazı olan
Musahiplik Kurumu, ekonomik şartların zorlamasıyla ortadan kalktı.
Musahiplik kurumu kalkınca, “erginlenme” törenleri de ortadan
kalktı. Alevi olsun-olmasm elini kolunu sallayan herkes cemevine
gitmeye başladı. Böyle olunca inancın yok olması tehlikesi
başgösterdi ve gençleri arayışa itti. “Müslümanlar camiye gider,
Hıristiyan kiliseye, Musevi havraya gider, Peki, biz nereye gideceğiz?”
Bu soru sıkça sorulmaya başlandı......[1]