3. DÜNYA SAVAŞINDA İKİ PARADİGMA VE ÜÇ ÇİZGİ MÜCADELESİ YAŞANMAKTADIR
Karmaşık ilişki, çelişki ve çatışmalar yaşansa da 3. Dünya savaşında üç taraf ve iki ideolojik çizgi, paradigma vardır.
Birinci Çizgi: Dünyayı yeniden çıkarlarına göre biçimlendirmek isteyen küresel sermaye güçlerinin çizgisidir. ABD, Rusya, İngiltere, AB, Çin ve Yahudi sermaye tekelleri olarak İsrail’ de bu blokta yer almaktadır. Bu blok kapitalist modernitenin küresel eğilimini temsil etmektedir.
İkinci Çizgi; Küresel sisteme bağlı ancak bölgesel ölçekteki Türk, Arap ve Fars ulus-devlet anlayışına dayanan tekçi, milliyetçi, dinci ve statükocu sömürgeci güçlerin çizgisidir. Statükocu Ulus-devlet iktidarlarıyla küresel sermaye tekelleri arsında dünyanın farklı bölgelerinde de çatışma vardır. Ancak büyük savaşın merkezi Ortadoğu’dur. 3. Dünya Savaşı küresel sermaye tekellerinin Ortadoğu’yu yeniden düzenleme planına dayandığından bölgedeki ulus-devlet sistemleri arasında çatışma ve savaş yaşanmaktadır. Birinci ve ikinci çizgi özde aynıdır. Çıkar ve güç savaşı veren devletçi uygarlığın ve kapitalist modernitenin iki bloğudurlar. İktidarcı, devletçi, cinsiyetçi, milliyetçi, sömürgeci paradigmanın güçleridirler. Aralarındaki çatışma statükolarını koruma ve hegemon olma istemlerinden kaynaklanmaktadır.
Üçüncü çizgi: Demokratik Uygarlık geleneğine dayanan ve alternatif olarak gelişen Demokratik Modernite çizgisidir. Demokratik Modernite demokratik toplum perspektifine dayalı gelişen Demokratik Ulus çizgisidir. Kadın özgürlükçü, ekolojik, halkların eşit ve özgür birliğine dayanan adil ve eşitlikçi Demokratik Sosyalist çizgidir. Demokratik Ulus modeliyle Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu ve Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonu çözümünü esas alan Demokratik Modernite çizgisi Rojava Devrimiyle Kuzey-Doğu Suriye’de kendini üçüncü çizgi olarak sistemleştirmektedir. Rojava Kuzey-Doğu Suriye devrimine yönelik yapılan yoğun saldırıların amacı yeni modernite inşasını engellemektir.
Sistem savaşında egemen güçler için insan haklarının, hukuk ve ahlakın bir değeri yoktur. Bu olgulara bel bağlamak, çözümü bunlara endekslemek büyük bir yanılgıdır. Bu bakımdan Demokratik Modernitenin en önemli yönü Meşru Savunma araçlarını en yetkince kullanmasıdır. Demokratik Modernite bir taraftan Devlet+Demokrasi anlayışıyla kapitalist sistemle diyalog ve politik uzlaşmayı öngörürken diğer taraftan da ideolojik mücadelesini, savunmasını ve ilerleyişini öz örgütlülüğüne dayandırır. Saldırılar karşısında kendini örgütlü kılar. Demokratik Modernite siyasal demokratik hak ve özgürlüklerini toplumsal Öz Savunma örgütlülüğüyle sağlar. Devrimci Halk Savaşı Demokratik Modernite sisteminin Öz Savunma stratejisidir. Kapitalist modernite güçlerinin imha saldırılarına karşı Demokratik Modernitenin savunma stratejisi Devrimci Halk Savaşı günümüzde hayati önemdedir. 3. Dünya savaşı koşullarında Demokratik Modernite inşasında Devrimci Halk Savaşı belirleyici konumdadır. Devrimci Halk Savaşı olmadan hiçbir uzlaşma ve inşa gerçekleşmez, toplumsal sorun çözülemez, insan haklarından, hukuktan, demokratik siyasetten, demokrasiden ve öz yönetimden bahsedilemez.
ORTADOĞU’DA ASIL SAVAŞ SÖMÜRGECİ TÜRK REJİMİ ŞAHSINDA KAPİTALİST MODERNİTE İLE KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ ŞAHSINDA DEMOKRATİK MODERNİTE ARASINDA YAŞANMAKTADIR
#Kürt Özgürlük Hareketi# 50 yıldır Türk soykırım rejimi şahsında küresel sitemle mücadele içindedir. Kürt soykırımınının gerçek failleri; Soykırımcı beyaz Türk faşizmini kurgulayan Yahudi sermayesi, İngiltere, Amerika, Fransa ve Alman emperyalizmidir. Kürtleri inkâr ve imha sürecine alan soykırım Lozan anlaşmasını yapan da yine bu güçler olmuştur. Beyaz Türk faşizmi kapitalist modernitenin milliyetsiz devşirmelerden doğurttuğu toplumla Türklük, Kürtlük ve diğer Anadolu’daki halklarla da bir ilgisi olmayan üsten zorla dayatılan siyasi piç bir sistemdir. Soykırımcı Türk devleti 3. Dünya savaşını Kürdistan’ı tamamen işgal etme, Kürt soykırımını tamamlama ve egemenlik sınırlarını genişleterek bölgede hegemon olma fırsatı olarak değerlendirmektedir. En büyük engel gördüğü Kürt Özgürlük Hareketini ve Önderliğini tasfiye etmek için küresel sistemin desteğini de alarak tüm imkanlarını seferber etmiş durumdadır. Güney Kürdistan ve Rojava işgal saldırıları, Hareketin kadro ve yönetimlerini hedef alan suikastlar, gerillaya karşı yasaklı kimyasal silahların kullanılması dahil yoğun imha operasyonları küresel sistemin onayı ve desteğiyle gerçekleştirilmektedir. İki paradigmanın savaşı söz konusudur. PKK kadro ve çalışanları Demokratik Modernitenin kadro ve militanları oldukları için kapitalist sistem temsilcileri tarafından imha edilmesi gereken büyük tehlike olarak değerlendirilmektedir. İmralı tecridi ve PKK’ye yönelik saldırlar Demokratik Modernite sistemini öncüsüz bırakmak ve gelişimini engellemek içindir. Bütün kapitalist sistem güçlerinin PKK’ye karşı ortak hareket etmesi aynı paradigmaya dayanmaktadır. Önderlik Demokratik Modernite sisteminin ideolojik, teorik, politik ve stratejik kuramcısıdır. Kapitalist sistem temsilcilerinin Önderliği İmralı işkence sisteminde ağır tecrit altında tutma çabası bundan ötürüdür. Önderliğin Hareketle, halklarla, devrimci ve demokrasi güçleriyle olan ilişkilerini keserek, sürece müdahale etmesini engellemek, Kürdistan ve Ortadoğu Devrimini perspektifsiz bırakmayı hedeflemektedirler. Sistemleri için ‘’büyük tehlike’’ gördükleri Önderlik düşüncelerinin insanlığa ulaşmasından korkmaktadırlar. Çünkü Önderlik alternatif paradigmanın önderliğidir. Dolayısıyla İmralı tecrit sistemi Türk devletini de aşan uluslararası sistemin bir uygulaması olmaktadır. Türk devletine verilen “gardiyanlık” görevidir. İmralı iki paradigmanın, iki modernitenin savaş alanıdır. Sınıflı-iktidarcı-devletçi uygarlık paradigmalarına karşı alternatif paradigma geliştirdiği ve bunun devrimci savaşına önderlik ettiği için kapitalist hegemonik güçler Önderliğe karşı uluslararası komplo ve İmralı sistemini geliştirerek yeni paradigmayı tasfiye etmek istediler. Önderlik; ‘’İmralı en yoğunlaşmış, derinleşmiş savaş merkezi konumundadır. (..) İmralı’da ki durum; eski paradigmayla yeni paradigmanın yani kapitalist modernite ile Demokratik modernitenin odağı, en amansız savaşım yeri konumundadır. Devletçi, iktidarcı paradigma ile özgürlükçü, demokratik paradigmanın, bu iki çizginin, savaşının odağı konumundadır. Dolayısıyla İmralı sistemine, paradigmal temelde bakılmalıdır.’’demektedir. Önderlik ve PKK’nin böylesi tarihsel bir direnişi gerçeği vardır. Önderlik ve PKK gerçeği yine İmralı sistemi ve Önderlik direnişi anlaşılmadan 3. Dünya savaşı ve dünyadaki hiçbir siyasal gelişme anlaşılamaz, tanımlanamaz ve kapitalist sisteme karşı devrimci mücadele verilemez verilse de başarılı olunamaz.
KAPİTALİST MODERNİTEYE KARŞI ÇÖZÜM DEMOKRATİK MODERNİTE ÇİZGİSİNDE GELİŞMEKTEDİR
Kapitalist modernite doğası gereği varlığını kriz ve sorunlarla devam ettirmektedir. 21. Yüzyılda başvurulan ‘’Küresellik’’ hamlesi kapitalist sistemin bio-iktidar tarzında ezilen sınıflara, halklara, kadınlara, gençlere yönelik geliştirdiği küresel ideolojik, politik, kültürel, ekonomik ve ekolojik bir saldırı biçimidir. Küresellik; insanlığa ve doğaya karşı en büyük saldırı olmaktadır. Yeryüzündeki havanın, suyun, toprağın, madenlerin, enerji rezervlerinin ve bizzat toplumun kendisini sonuna kadar küresel sermayenin kullanımına açmaktır. Demokratik Modernite sistemi buna karşı ‘’Küresel Demokrasi’’ tezi ve Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Toplum paradigmasıyla cevap vermektedir. 20. Yüzyılın ‘’ulus-devlet’’ modeli 21. Yüzyılın finans-kapital sistemi için dar kalmaktadır. Eski siyasal yapıların ‘’küresel pazar ekonomisi’’ koşullarına göre yeniden düzenlemesi gerekmektedir. ‘’Global ticaret sistemi’’ veya ‘’serbest ticaret’’ denilen Küreselcilik finans-kapitalin global iktidar sistemini ifade etmektedir. Bu bakımdan küresellik denen politika uluslararası kapitalist tekellerin ulus-devlet sınırlarını aşarak hiçbir engele ve müdahaleye maruz kalmadan pazar alanını genişletmeyi hedefleyen bir sömürgeleştirme biçimidir. Engel hale gelen bazı ulus-devletlerin yıkılıp parçalara bölünmesi, yeni devletlerin kurulması, iç savaşlar bu plana bağlı olarak geliştirildi. 1. ve 2. Körfez savaşları, Afganistan, ırak, Suriye, Libya askeri müdahaleleri bu projeyle hayata geçirildi. Ulus devlet sistemindeki kriz böylece aşılmak istenmiştir. Fakat tersine kriz, çatışma ve savaş daha da derinleşmiş ve sorunlar artmıştır. 1991 Körfez savaşıyla bağlayan 3. Dünya savaşı Rusya-Ukrayna savaşıyla alanını genişleterek devem etmektedir. Yeni alanlara sıçrayacak bu hegemonik savaşın nereye kadar gideceği bilinmemektedir. Nükleer silahların bile kullanılacağı bir şiddet evresine kadar gideceği güçlü bir ihtimaldir.
Finans-kapital sistem krizin kaynağıdır. Küresel kapitalist sistemin sanal sermaye tekeli topluma karşı bir imha operasyondur. Finans-kapital sistemi toplumu dağılmayla yüz yüze getirmiştir. ‘’Toplum kırım’’ faaliyetiyle toplumun maddi, manevi, ahlaki ve politik değerleri parçalanmıştır. Sermaye egemenliğindeki medya ve ‘’sosyal iletişim araçları’’ topluma karşı kültürel soykırım savaşı yürüten en ağır ve etkili silah durumundadır. Milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik, bilimcilik, sinema, sanat ve spor adıyla toplumu her gün çökertmektedir. Küresel şirketlerin özel mülkü haline gelen medya ikinci analitik akıl düzeyinde toplum üzerinde günlük kesintisiz bir yozlaştırma, aptallaştırma, belleksizleştirme ve sürüleştirme operasyonları yürütmekte ve ‘’sanal toplum’’ yaratmaktadır. Sanal toplum toplumun gerçek olmaktan çıkartılması ve kopyalanmasıdır. Sanal toplum bio-iktidarın sahte insan ve toplum yaratma faaliyetidir. Bio-iktidar tarzıyla beyinleriyle değil güdüleriyle ve mideleriyle düşünen (düşünme yetilerini yitiren) biyolojik yaşama mahkûm edilmiş insan sürüleri yaratılmaktadır. Kapitalist kültürle insan olmaktan çıkarılan insan varlığı bir metaya dönüştürülüp kapitalist sistemin bir nesnesi haline getirilip değersizleştirilmektedir.
Kendisini sonul uygarlık ilan eden kapitalist sistem sınırız kar hırsıyla gezegenimizin doğal kaynaklarını da tüketerek yaşanmaz hale getirmiştir. Ticaret ve para kazanma hakkını insani tüm değerlerin üstünde tutarak ekolojik/çevre yıkımına, su kaynaklarının tüketilmesine, hava kirliliğine, toprak zehirlenmesine, genetiğiyle oynanan gıdalara, korona gibi virüslerin üretilmesine yol açmıştır. Türkiye ve Kürdistan’da küresel neoliberal politikaların en iyi uygulayıcısı AKP iktidarı olmuştur. Uluslararası sermaye tekkelerine verdiği hizmet dolayısıyla Erdoğan AKP’si 22 yıldır iktidarda tutulmakta, Kürt soykırım politikaları dahil her türlü destek verilmektedir. 22 yıllık AKP icraatlarına bakıldığında Erdoğan’ın Doğu değerlerine saldıran bir ABD ve Batı küresel sermaye tekellerinin ajanı olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır.
Sonuç olarak: Kapitalist modernitenin yeniden inşa çabası iflas etmiştir. Devletçi Uygarlık tahakkümcü ve sömürgendir. İktidarcı ve sömürgeci özelliğiyle Birinci ve ikinci Doğa arsındaki semiyotik ilişkiyi yıkarak sınırsız ve istismar geliştirmiş ve iki doğada da felaket düzeyinde büyük tahribatlara yol açmıştır. Çağımızda yaşanan kriz ve çöküş insanlığın değil kanserojen hastalık türü olan devletçi uygarlık ve onun varyantı kapitalist modernitenin çöküşüdür. Ortadoğu’da çocukluk ve gençlik çağını yaşayan devletçi uygarlık Batı’da yaşlılık ve ölüm çağını yaşamaktadır. Çare olarak gündemleşen ve başat hale gelen ve yeni çağın umudu Demokratik Modernitedir.
Çözüm Demokratik Modernite perspektifinde kendini dayatmaktadır. Demokratik Konfederalizm veya Demokratik Ulus sistemi, kapitalist modernitenin ulus-devlet üzerinden yürüttüğü tekçi, homojen, faşist toplum modelinden kaynaklanan sorunlarına çözüm seçeneğini sunmaktadır. Kapitalist pazar ve ulus-devlet modelinden kaynaklanan sorunları ancak Demokratik Modernitenin Demokratik Konfederalizm ve demokratik Ulus sistemi aşabilir. Demokratik Konfederalizmde; her toplumsal kesim, etnisite, ulus, kültür, demokratik inanç örgütlenmeleri, anti-tekel ekonomik ünite radikal demokrasi anlayışıyla öz kimliğiyle doğrudan katılımcı demokrasi ilkeleriyle kendilerini özerkçe ve özgürce yapılandırıp ifade edebilir. Demokratik Modernite kapitalizmin küresel ve bölgesel hegemonik iktidar ve kurumlaşmalarına karşı; Demokratik Ulusların Küresel Birliği’ni savunur. Egemen güçlerin araçları haline gelen BM (Birleşmiş Milletler) gibi birliklere karşı Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonu’ nu hedefler. Demokratik Moderniteyle gerçekleşecek toplumsal özgürleşmeyle eş zamanlı Ekolojik dengede sağlanacaktır.
Beş bin yıldır Yukarı Mezopotamya’nda şekillenen Demokratik Uygarlığın eşitlikçi, özgürlükçü, Tanrıça Kadın değerleri ile egemen erkek kültürüne dayalı gelişen sınıflaşmaya, sömürüye, köleliğe, yalana dayalı Aşağı Mezopotamya’nın iktidarcı-devletçi uygarlık asistemi arasında mücadele yaşanmaktadır. Anti kapitalist olmak uygarlıkçı zihniyeti, araç, söylemlerin ve yaşam modernitesinin reddiyle gerçekleşir. Uygarlık ve kapitalist karşıtı güçlerin başarılı olmamalarının nedeni uygarlık paradigmasını, kavramlarını ve araçlarını aşamamalarındandır. Bunun için köklü bir zihniyet devrimi gerçekleştirememelerindendir. Niyetleri ve özlemleri iyi olsa da esas aldıkları sınıf tahlili, alt yapı analizleri, kaba materyalist felsefe, iktidar ve devlet araçları onları uygarlık sistemiyle yeniden birleştirmiştir. Reel sosyalizm ve Ulusal Kurtuluş mücadeleleri bunun için örnektir. Uygarlık sistemini aşamamış tersinden güçlendirmiş, onun mezhebi durumuna gelmiş ve dağılarak sisteme entegre olmuşlardır. Önderlik beş bin yıllık uygarlık gerçeğini çözümleyerek aşmış ve büyük bir zihniyet devrimiyle yeni özgürlükçü paradigmaya ulaşmıştır. Önderlik sınıf, iktidar, devlet ve sömürüye dayanan her türlü tekelci uygarlık anlayışını reddederek özgür birey ve toplum paradigmasını ortaya çıkartmıştır. PKK’de yaratılan Kadın özgürleşmesi uygarlığa karşı en büyük darbe ve zafer anlamındadır. Kapitalist uygarlık güçlerinin Önderliğe ve PKK’ye düşmanlaşmasının altında bu hususlar bulunmaktadır. On binlerce yıl öncesinde Xerawreşk/Göbekli Tepe ve Neolitik değerlerle şekillenen Demokratik Uygarlık geleneğindeki insanlığın ana nehir akışı bugün Kürdistan devriminde sürmektedir. Bu anlamda PKK ve PKK özgürlük Gerillası sadece bir ulusun kurtuluş savaşını vermiyor; salt soykırımcı TC ve diğer bölgesel işgalci güçlerle değil; beş bin yıllık iktidarcı-devletçi uygarlık sistemine karşı Demokratik Uygarlık değerlerinin mücadelesini yürütmekte ve tüm insanlığın özgürlük savaşına öncülük etmektedir.
Demokratik Uygarlık değerlerini temsil eden Kürt Özgürlük Hareketi büyük direniş ve bedeller sonucunda evrensel bir hakikat haline gelmiştir. Tüm saldırılara rağmen ilerleyişi engellenemeyen PKK Önderliği Küresel Önderlik düzeyinde kabul görmekte, insanlığın kurtuluşu ve özgürlüğü için bir umut kaynağına dönüşmüştür. Özgürlük Felsefesine dönüşen, evrenselleşerek tüm insanlığa mal olan bu özgürlük düşüncelerinin engellenmesi ve yok edilmesi mümkün değildir. PKK’nin temsil ettiği Demokratik Modernite ile soykırım rejimlerinin temsil kapitalist modernite arasında ideolojik, felsefik, sosyal, siyasal, ahlaki, kültürel, ekonomik ve askeri savaş yaşanmaktadır. Ortadoğu’nun ve insanlığın geleceğini belirleyen bu iki modernite arasındaki entelektüel, ahlaki ve politik ANA SAVAŞTIR.[1]