İlk kurşun insanlığın kapitalizmden, savaşlardan, sefaletten, diktatörlüklerden, oligarşilerden kurtuluşunu müjdeledi. Ben öyle sanıyorum ki, “son kurşunu” Bêrîvanlar ordusundan bir Bêrîvan atacak ve dünyamız güllük gülistanlık olacak.
#Amed#’in Şafi'si, #Dersim’#in Alevi'siyle birleşmiş, kadim Hıristiyan nüfusunun arta kalanı ne kadarsa hepsini ayağa kaldırmış, Kürdistan’ın ne kadar “ötekileştireni” varsa tümünü kucaklamış, “demokratik ulusu” ve en modern özgürlükçü laikliği aşağıdan yukarıya inşa etmeye koyulmuş.
#Kürt#, Türk, Arap, Ermeni, Asuri, Êzîdî gerillaların yanında bir Amerikalı, Hollandalı, Alman… Avrupa gençliği konfederalizm bayrağı altında toplanıyor ve Kürdistan halkıyla kucaklaşıyor. İlk kurşun “Kurdî” idi, şimdiki kurşunlar “çok renklidir.”
15 Ağustos her yıl farklı bir günde de olsa gelir. 1984 yılından beri takvimler o tarihi gösterir. İlk kurşunun atıldığı gün Çarşamba’ydı. Perşembenin gelişi o çarşamba günü belli oldu. Bu yıl Diriliş Bayramı haftanın ilk gününe geliyor. Sonraki günler neler gösterecek, haftalar, aylar?
Ama buraya kadar. Ben artık “yıllar ne gösterecek” demiyorum.
İlk kurşundan sonra son kurşunun ne zaman, önümüzdeki hangi günlerde, hangi haftalarda, hangi aylarda Kürdistan dağlarında yankılanacağını merak ediyorum. Belki yine bir “Çarşamba” günü, o ay hangisiyse, o ayın 15’inde, “son kurşun” bir havai fişeğe dönüşüp, kuvvetle sanıyorum ki, 2023 yılının o gününde Kurtuluş Bayramı’nı ilan edecek.
Ben iyimserim. O ilk kurşunun atıldığı gün, o kurşundan habersiz 40’ıncı yaşımdaydım, şimdi 78’imi sürüyorum. İlk kurşunun öyküsünü kırkımdan sonra öğrendim. “Gecikmişlik” duygusu kimisinde umutsuzluk yaratır, kimisinde ise acelecilik. Acele ediyorum: 2023’te bu defa her şeyden haberdar olan bir adam olarak “Zafer Bayramı’nın ilk gününü” görmek istiyorum. Sizin vaktiniz var. Benim ise acelem. O nedenle gelecek yılın bir “Çarşamba” gününde ve aynı yılın herhangi bir ayının “on beşinde” ilk kurşunun son kurşunu müjdelediğine gözlerimi yummadan şahitlik etmek istiyorum.
Ama yine de siz beni “hayali küçük ali” sanmayın. Sağlam verilere ve olgulara dayanarak size tahmini bir tarih veriyorum.
Birinci veri ve olgu şudur: İlk kurşunun atıldığı gün PKK bir avuç fedaiden ve başlarında o sıralarda dünyanın, hatta Kürdistan’ın tanımadığı bir “Apo’dan” ibaretti. Tetiğe ilk basan Egîd meçhul bir yiğitti.
Şimdi PKK’nin fedailerini ve “Apo”nun tüm halklar için anlamını, Egîd’in kim olduğunu, bana düşmez ama, size anlatmam gerekli mi? O Şemdinli ve Eruh’un “çarşambası” bugünkü “Perşembeyi” haber vermişti ve haber doğru çıktı.
İlk kurşunun haber verdiği bugünün “perşembesi” nasıl bir perşembedir?
Allah aşkına şunu düşünün: Apo düşmanın komplosuna uğradığı günlerde Avrupa kıta’sındaki Kürt düşmanlığını hatırlayın. PKK’yi “terör örgütleri” listesine alan devletlerin PKK aktivistlerini tutukladığı günleri bir düşünün ve şimdi “PKK’nin terör listesinden çıkarılmasını, Öcalan’ın özgürlüğünü” eski Britanya İşçi Partisi Başkanının, yani bir zamanlar İngiliz emperyalizmini yönetmeye talip bir siyasetçinin talep ettiğine bir bakın. Bütün Batı ülkelerinde bir kadın, bir erkek kendi başlarına binlerce “Öcalan’a özgürlük ve PKK’ye legalite” imzası topluyor.
İlk kurşun, yani tek bir kurşun, “Serok’a özgürlük, PKK’ye legalite” diyen milyonlarca imzaya dönüşmüştür.
“Veysi arkadaş, bunlar tamam da sen esasa gel” dediğinizi duyar gibiyim. Sanırım “devrimci süreçten” ve “özgür Apo”nun başına geçtiği kitlelerin “zafer gününden” söz etmemi istiyorsunuz. Edeyim o halde.
En önemlisi şu: NATO’nun ikinci büyük ordusu ilk kurşunu atanları “otuz sekiz” yıldır mağlup edememiştir. İşte, görüyoruz, günümüzün Egîdleri bilmem kaçıncı milyon kurşunu yağmur gibi düşmanın üstüne yağdırıyor, bu orduyu Şemdinli ve Eruh’ta nasıl perişan ettiyse, şimdi Zap’ta, Avaşîn’de, Heftanîn’de, yine perişan ediyor. Ve Türk devletini yönetenler bir NATO’nun kapısında, bir Rusya’nın kapısında “bana Egîdlerin ölüsünü ver ben sana Türkiye’yi vereyim” diyerek rezil bir dilenci gibi “icazet” bekliyor.
Başûr için Apo ne demişti? “Kek Barzani sen Kürt ulusal birliğinin başına (o zamanlar “bizim” dediğimiz) Zana’yla birlikte geç. Barzani şimdi ne haldedir? PKK Başûr’da nasıl bir kuvvettir? Düşünelim. Ve diyelim ki, “ey Barzani, HPG gerillası seni ve tüm Başûr’u DAİŞ istilasından kurtarmıştı, şimdi şu duruma bir bak, başında bulunduğun topraklarda Türk istilası var ve sırtından vurduğun aynı gerilla şimdi de bu istilayı durdurmak için en güzel kadın ve erkek evlatlarını toprağa veriyor. Siyasi, ideolojik ihanet belki tamir edilir ama ahlaki ihanet soysuzlaştırır ve kendi milletine ihanet eden ahlak yoksununu mahvolmaya götürür. İlk kurşundan bu yana ihanetçi ahlak krizinde debelenirken, o ilk kurşunu atanlar, Öcalan’ın ilan ettiği “politik ahlaki toplumu” adım adım inşa ediyor.
Başka?
Bakûr’da olan biten bir efsanedir.
Bütün milliyetler devletlerin tepeden inme mühendisliği ile millet oldular. Bu yapay milletlerin erkek egemen olması, o milletlerin bağrından ırkçılığın, militarizmin, faşizmin durmaksızın boy atması rastlantı değildir. Bakur’da ilk kurşun aşiretlerle parçalanmış, mezheplerle bölünmüş, kadınsız bir Kürt toplumundan modern, laik, kadın özgürlükçü bir toplumun doğum feryadı oldu.
Amed’in Şafi'si, Dersim’in Alevi'siyle birleşmiş, kadim Hıristiyan nüfusunun arta kalanı ne kadarsa hepsini ayağa kaldırmış, Kürdistan’ın ne kadar “ötekileştireni” varsa tümünü kucaklamış, “demokratik ulusu” ve en modern özgürlükçü laikliği aşağıdan yukarıya inşa etmeye koyulmuş.
Eskiden nasıldı, şimdi nasıl? Ermeni, Asuri soykırımlarında Müslüman Kürt’ü kışkırtan devlet, ilk kurşundan bu yana İbrahimi dinlerinin yoldaşlığı karşısında şaşkına dönmüştür. Papaz Melle’yle, Melle dedeyle, dede hahamla kucaklaşmıştır.
Irak’a bir bakın: Şiiler ikiye parçalanmış; Türkmen Sünniler ile Şii Türkmenler birbirine ha girdi ha girecek. Sünni Araplar Şiilerin, Şii Araplar Sünni Arapların kanını içmeye hazır. Kimileri bu hengamede Türk devletine, diğerleri İran devletine sığınma hazırlığında. Bir de Kürdistan’ın ve Ortadoğu’nun tümüne bakın. Ne görüyorsunuz? Demokratik ulusun adım adım inşa edildiğini görüyorsunuz.
HPG demokratik ulusun maketidir. Kürt, Türk, Arap, Ermeni, Asuri, Êzîdî gerillaların yanında bir Amerikalı, Hollandalı, Alman…
Avrupa gençliği konfederalizm bayrağı altında toplanıyor ve Kürdistan halkıyla kucaklaşıyor. İlk kurşun “Kurdî” idi, şimdiki kurşunlar “çok renklidir.”
Ama daha önemli bir olgu var.
Devrim…
Bazıları tam anlayamıyor ama, bir devrim oldu. Rojava devrimi. Sovyetler yıkıldığından beri biz “devrim” dediğimizde neredeyse yüzümüze tükürdüler. Bir çoğumuz bu tükürükleri nisan yağmuru diyerek karşıladı ve devrimin bittiğine inandı. Oysa devrim oldu Rojava kesintisiz biçimde bölgesel Konfederal devrime doğru yürüyor ve önünde duran “kadın özgürlükçü, ekolojik, komünal sosyalizme” kan revan içinde, büyük tehlikelerle dolu, engebeli, virajlı yolda ilk kurşunun atıldığı Diriliş Bayramını son kurşunun atılacağı nihai Kurtuluş Bayramıyla taçlandırmaya hazırlanıyor.
Bu kadar değil. Devrimin içinde devrim var. Kadın devrimi…
İşte bu kadın devrimi zaferi müjdeliyor. Şemdinli’de, Eruh’ta Egîd vardı. Şimdi Zap’ta Bêrîvanların zılgıtları ilk kurşunun sesini dünyaya taşıyor. Tarihte bütün devrimler “erkek devrimleriydi.” Hepsi büyük devrimlerdi, ama “yarım” devrimlerdi. O nedenle yenildiler. İlk kurşundan bu yana Kürdistan devrimci süreci bu “bütünsel” güç sayesinde Ortadoğu Konfederal devrimci sürecine dönüştü, Şehit düşen kadınların resimlerini birer birer gözlerinizin önüne getirin. Ortadoğu’da “bütünsel devrim” zafere ulaştığı zaman, Kafkasya bölgesinde, Balkan bölgesinde, Mağrib bölgesinde, derken Latin Amerika bölgesinde, bir bakmışınız Avrupa Birliği bölgesinde, belki de Kuzey Amerika bölgesinde kadınlar bu zaferi örnek almışlar.
İlk kurşun insanlığın kapitalizmden, savaşlardan, sefaletten, diktatörlüklerden, oligarşilerden kurtuluşunu müjdeledi. Ben öyle sanıyorum ki, “son kurşunu” Bêrîvanlar ordusundan bir Bêrîvan atacak ve dünyamız güllük gülistanlık olacak.
Bu 15 Ağustos başka bir 15 Ağustos. Milyonlar halaya dursun.
15 Ağustos bayramı herkese mübarek olsun.[1]