Kendal Nezan
1949 yılında #Silvan#’da doğdu. Fransa’da fizik eğitimi gördü. 1974 yılında #Fransa-Kürdistan Derneği#’nin kurucuları arasında yer aldı.
1981 yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Kürt kültürü üzerine birçok yazı ve araştırması yayınlandı.
Paris Kürt Enstütüsü Başkanı Dr. Kendal Nezan, Kürtlerin dünya sahnesinde layık oldukları konuma ulaşmaları için entelektüel birikime ve o birikim eliyle yürütülecek araştırma ve çalışmalarla Kürt kimliği ve kültürel mirasının dünyaya daha iyi tanıtacaklacağını vurguladı.
37 yıl önceki kuruluşundan bugüne Kürdistan’daki toplumsal ve siyasal değişimler şahitliğinde devam eden Paris Kürt Enstitüsü tarihiyle ilgili ayrıntılı bilgiler paylaşan Kendal Nezan, enstitünün Kürt aydınlanması ve Kürt kültür mirasının dünyaya tanıtılması konularında takdire şayan çalışmalara imza atığını ve atmaya devam edeceğini söyledi.
AVATODAY’in sorularını yanıtlayan Dr. Kendal nezan, Kürtlerin özellikle Avrupa ve Amerika’daki lobi faaliyetleri hakkında da detaylı bilgiler paylaştı.[1]
Kürt aydını Dr. Kendal Nezan’ın bizimle röportajı şu şekilde
Bir fizik doktoru olmanıza rağmen 37 yıl önce Paris’te bir enstitü kurdunuz. Bu fikir nasıl oluştu?
Kendi ülkesinden başka bir ülkeye gitmiş ve belli bir kimliğe sahip her kes, belli bir ölçüde o kimlik, dil ve kültürünü korumaktan sorumludur. Doğrudur ben öğrenim sürecimde fizik eğitimi için buraya (Paris) geldim ve profesyonel anlamda mesleğim Atom fiziği oldu ancak ilkin 1974-75 sürecinde Irak’taki Baas rejiminin güneyli Kürtlere saldırısı sırasında Kürtlere destek amaçlı, bazı Fransız aydınlarıyla ‘Fransa-Kurdistan’ isminde bir oluşum kurma çalışması başlattık. Bu oluşumun içerisinde Kürt davasına duyarlı Can Porsat, Simonu Boval, Mashino Donsen gibi ünlü kişi ve aydınlar da vardı. O süreçte Kürtler ve Kürdistan çok tanınmıyordu ancak bu Kürt dostları, Fransız kamuoyunun Kürtlere destek vereceğini biliyorlardı. Başlangıçta Güney Kürdistan üzgürlük mücadelesine destek amaçlı aktiviteler gerçekleştiriyorduk ancak zaman içerisinde, özellikle Irak-İran savaşı ve İran rejiminin Doğu Kürdistan’daki (Rojhelat) halkımıza saldırılarının yoğunlaşması ve Türkiye’de askeri darbe gerçekleşmesiyle binlerce Kürdün Avrupa ve Batı ülkelerine iltica etmesiden sonra İltica eden Kürtlerin idari işlemleriyle ilgili yardım çalışmaları ve dünya kamuoyunun bu gelişmelerden haberdar edilmesi için bir kurum oluşturma ihtiyacı doğdu. O süreçte Avrupa’daki bazı Kürt entelektüeli ile görüşmeler yaptık. Bazıları bir şey yapamamanın ve Kürt siyasi partilerin gelip bir şeyler kurmasını beklemenin yararının olamayacağını, kişi ve oluşturulacak çağdaş kurumlar aracılığıyla bir şeylerin yapılabileceğini söyledi.
1981 Mayısında, Fransa’da aralarında çok sayıda dostlarımız olan Sosyalistler iktidara geldi. Onların desteğiyle dört parça Kürdistan’dan 12 Kürt aydını olarak Fransa’da (Paris) Kürt Enstitüsü’nü kurduk. Temel amacımız Kürt davasını kamuoyuna tanıtmaktı. Kürt halkının o dönemde karanlık bir süreçten geçtiğinden böylesi küçük umut ışıkları bile Kürt halkı için çok önemli şeylerdi.
Kuzey Kürdistan’da (Bakur) 140-150 bin Kürt hapislere tıkanmıştı, Rojhelat’ta Dr. Qasimlo liderliğinde bir kalkışma devam ederken Kürt halkına karşı şiddetli bir savaş vardı. Güney Kürdistan’da (Başûr) da durum bu farklı değildi.
Kürt birliğini temsil etmek adına Kürdistan’ın tüm parçalarından ünlü aydınları bir araya getirdik. Örneğin Rojhelat’tan Hejar Mukruryani, Rojava’dan Seyda Cigerxwin, İsmet Şerif Wanli, Dr. Nureddin Zaza vardı. Paris’te o süreçte Cannes Film Festivali'nde 'En İyi Film' dalında 'Büyük Ödül'ü kazanarak Altın Palmiye ödülünü almış Yılmaz Güney ile bizatihi Enstitü projesine başladık. Bu projeye başladığımızda Kürtler adına ne Avrupa’da ne de başka bir ülkede hiç bir kurum veya oluşum yoktu. Siyasi partilerin temsilcilikleri vardı, Kürtler vardı ama Kürtlerle ilgili Avrupa ve Batı kamuoyuna hitap edecek, bilgi aktaracak bir oluşum yoktu. Kürtlerle ilgili veri sunacak bir kütüphane bile yoktu. Amacımız bu eksiklikleri tamamlamaktı ve bu amaçla Paris Kürt Enstitüsünü kurduk. Amaç tüm Kürdistan parçalarındaki Kürt halkına hizmet sunmaktı. Bu, Kürdistani toplumsal bir projeydi ve o şekilde başladı.
Paris Kürt Enstitüsü yıllardır yoğun çalışma ve faaliyetler yürütüyor ancak yürütülen bu çalışma ve faaliyetler basına fazla yansımıyor. Enstitü ile Kürt medya organları arasında bir sorun mu var? Niye çalışmalarınız görülmüyor veya az görülüyor?
Hayır, hiçbir sorunumuz yok. Bizim çalışmalarımızın çoğu Avrupa ve Batı kamuoyuna yönelik olduğu için bu şekilde görünebilir. Avrupa basınında, özellikle Fransa’da Kürtler adına en çok bizim sesimiz duyuluyor. Kürt medya organlarının yönü Kürdistan’da yaşanan güncel gelişmelere dönük olduğu için böyle görünüyor. Hangi parti ne yapmış? Hükümet ne yapmış ve benzeri sorulara odaklandığı içindir ki bu da normal bir durumdur. Her ülkede durum böyledir.[1]
Ama nadir de olsa Kürt medyası bizim çalışmalarımızı da görüyor. Örneğin biz, Zaxo Üniversitesi ve Koye Üniversitesi ile birlikte Dünya Kürdoloji Kongresi gerçekleştirdik. O süreçte birçok Kürt televizyon kanalı özellikle Kurdistan24 bu çalışmamızı yoğun işledi çünkü bu çalışmamız çok önemli bir çalışmaydı; ülke dışından 45-50 ünlü araştırmacı, entelektüel ve akademisyen kongreye katılmıştı. Kürdistan’ın tüm üniversitelerinden de katılımlar gerçekleşmişti. Ama diğer çalışmalarımızın görülmemesinin sebebi, dediğim gibi Kürdistan’daki güncel gelişmelerin yoğunluğundandır ve bu gayet normal bir durum.
Bunun dışında, Kürt medya organlarının çoğunluğu siyasi partilere bağlı organlardır ve kuşkusuz bağlı oldukları siyasi partilerin çalışmaları daha çok görülüyor. Biz ise hiçbir siyasi partiye bağlı değiliz, tamamen bağımsızız. Biz partici bir kurum değiliz ve dolayısıyla hiç bir tarafa karşı değiliz. Biz Kürt davasını savunduğumuz için siyasi şahsiyetleriz ancak hiçbir siyasi partiye bağlı değiliz ve hepsini dost olarak görüyoruz, bize düşmanlık etmeyenlerin dostuyuz.
Enstitünüz, 90’lı yıllarda hem dört parça Kürdistan hem de Avrupa’da ses getiren çalışmalar yürütüyordu. O süreci bugün ile karşılaştırdığınızda mevcut çalışmalarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
90’lı yıllarda etkin bir Kürdistan hükümeti yoktu, tanınmıyordu, temsilcilikleri yoktu. Bundan dolayı biz belli bir düzeye kadar Kürtlerin sesi oluyorduk. Özellikle Fransa olmak üzere Avrupa ve tüm batıda bu böyleydi. Kürt şahsiyet, temsilci ve liderlerinin katılımları ile Amerika’da, İngiltere’de hatta Moskova’da Kürt davasının tanıtılmasıyla ilgili birçok etkinliğimiz gerçekleşiyordu. Bugün artık gönül rahatlığıyla tüm dünya tarafından tanınan (Güney Kürdistan’da) Kürdistani bir hükümetin olduğunu söyleyebiliyoruz. Yaklaşık 30 ülkenin Kürdistan’da Konsolosluğu veya temsilcilikleri var. Avrupalı ve diğer ülkelerin bakanları Kürdistan’a ziyaretler gerçekleştiriyor. Bu yeni durumdan dolayı artık bu meşru yapıların rolünün artması gayet normal bir şey. Bu yüzden biz artık daha çok Kuzey, Doğu ve Batı Kürdistan’daki durumla ilgili insani kuruluşlar üzerinden Kürt davasını Avrupa kamuoyuna yansıtmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda Avrupa kamuoyu nezdinde hala etkimiz var. Avrupa Parlamentosu, Fransa Parlamentosu’nda biz her yıl 3-4 konferans düzenliyoruz. Rojava’daki gelişmelerin gündem olduğu süreçlerde, Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu gerçekleştiği süreçte Avrupa kamuoyu ve özellikle Fransız kamuoyu nezdinde en büyük etkinlikleri biz gerçekleştirdik. Bu çabalarımız sayesinde Fransa hükümeti, referandum sürecinde Güney Kürdistan’a karşı uygulanan siyasi ve diplomatik ambargo bir nebze kırıldı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron sayesinde o ambargolar kırılmaya başlandı ve Güney Kürdistan tekrar gelişmeye başladı.
Ancak biz propaganda veya reklamımızı yapmak için burada değiliz. Biz Kürt davasını tanıtmak için buradayız. Şahsiyet veya Enstitü kimliği çok da önemli değil, önemli olan Kürt davasının dünya kamuoyu nezdinde iyi tanıtılmasıdır. Zira iki tür tanıtım var. Örneğin; Kötü faaliyetler yürüten Ortadoğulu bazı örgütlenmeler var. Bir haftada iyi bir tanınırlık düzeyi elde ediyorlar ancak kötü anlamda tanınırlık kazanıyorlar, terörle irtibatlı olmakla tanınıyorlar. Olumlu bir tanınırlık düzeyini elde edebilmek için yıllar süren bir çaba gerekiyor. Bu bağlamda övünçle söyleyebilirim ki Avrupa kamuoyu nezdinde enstitümüzün ileri düzeyde bir güven verici kimliği oluşmuş durumda ve bu iyi bir başarıdır.
Fransa Kültür Bakanlığı’nın üyesi olduğu Paris Kürt Enstitüsü olarak Fransız ve Kürt kültür etkileşimi konusunda nasıl bir değişim gerçekleştirdiniz?
İlk kuruluşunu ilan ettiğimizden sonraki 10 yıllık süreçte enstitümüz, Fransız hükümetinin genel çıkarları gözeten bir vakıf olarak tanındı. Fransa genelinde bu amaçla faaliyet yürüten yaklaşık 600 vakıf var. Türk, İrani vakıflar var. Yine 20 Arap ülkesini temsil eden Meeda Enstitüsü var. Bunlar göz ününe alındığında Fransa hükümetinin bizi genel çıkarları bağlamında bir enstitü olarak kabul etmesi, Kürtler açısından bir başarı hikayesidir. Enstitünün Yürütme Kurulu’nda Fransa Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Yüksek Eğitim Bakanlığı temsilcileri var ve faaliyetlerimizde bize desteklerde bulunuyorlar. Ekonomik, düşünsel ve Kürt öğrenciler için eğitim desteğinde bulunuyorlar. Şimdiye kadar dört parça Kürdistan’dan hatta Kafkasya, Ermenistan ve Gürcistan’daki Kürtlerden 500’den fazla öğrenciye Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde okumaları için destekte bulundular. Bu Kürt öğrencilerin çoğu doktoralarını tamamladı. Bir kısmı Güney, Kuzey ve Doğu Kürdistan’daki üniversitelerde akademisyendir. Fransa’daki üniversitelerde yaklaşık 30 profesör ve diğer akademik unvanlarda öğretmenlik yapan öğrencilerimiz var. Yine birçoğu şuan Fransa’da avukatlık veya doktorluk yapıyor. Bunlar da bizim açımızdan övünç kaynağıdır.
Yine Kürt halkına hizmet amacıyla Fransa hükümeti ve diğer bazı ülke hükümetlerinin desteğiyle birçok Kürt demokrat elit yetiştirdik. Bunlar içerisinde yazar, sanatçı, sinemacı, Şair ve diplomat olanlar var. Huner Selim bu şekilde yetiştirdiğimiz şahsiyetlerden bir tanesi.
Bu çalışmaların çoğu Fransa hükümetinin destekleriyle gerçekleşti. Biz Kürt gençlerini seçip ikna ediyoruz. Ardından sponsor temin edip eğitiyoruz. Fransa, İsveç ve İngiltere’deki Kürtlerden 7 kişilik bir profesör heyeti ile kişileri seçiyoruz. Seçim kriterlerimiz eğitime elverişlilik çerçevesindedir ve seçtiklerimizin yüzde 95’i başarılı bir eğitim evresi geçirdikten sonra iyi yetişmiş bir kişi olarak Kürt halkı için büyük bir hizmet vermeye başlıyor.
Kendal Nezan, Paris’e bazı kararlar aldırmada etkin bir kişi olarak tanınıyor. Bu yüzden birçok kişi sizi Paris’teki en etkin Kürt lobicisi olarak görüyor. Bu konuda siz, kendinizi ne derece etkin görüyorsunuz? Ayrıca Güney Kürdistan’daki Kürdistan Bölge Yönetimi’nin, Fransa’daki Kürt lobi çalışmalarına katkısı nedir?
Avrupa’daki faaliyetlere ilk başlandığında, çoğunluk Kürt siyasi partileri veya Kürt yurtseveri çoğunlukla Arapça ve Türkçe bildirimler dağıtıyordu. Kitaplarını bu dillerde yayınlıyorlardı. Komünist Parti gibi sol partiler içerisinde kendilerini tanıtmaya çalışıyorlardı. Ancak biz farklı bir yöntem geliştirdik. Şunu dedik: “Fransa ve Avrupa kamuoyunda önemli etkileri olan şahsiyetleri Kürt dostu yapalım. İngilizce’de ‘Opinion maker’ (Fikir oluşturucu) denilen kişiler. Çünkü milyonların dinlediği yabancı bir filozofun Kürt dostu olduğunda ve Kürtlerle ilgili olumlu şeyler söylediğinde ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. Mitterrand ailesi örneğinde de bunu görüyoruz.
Aynı durum Amerika için de geçerli. Biz, Evel Kennedy gibi birini tanıyıp Kürtlerle dostluğunu sağladığımızda Amerikan kamuoyu nezdinde iyi bir etki yaratabildik. Enstitü Başkanı olarak daha çok Avrupa ve Amerikan medyasında yazıyor ve görünüyorum ve burada daha çok tanınıyorum ancak bu çalışmalar kolektif çalışmalardır ve birçok Fransız ve Avrupalı Kürt dostu bize destek sunmuştur.
Gururla söyleyebilirim ki, çok lobi faaliyeti gibi olmasa da Enstitümüz sayesinde özellikle Fransa ve Avrupa’da etkili Kürt dostları yaratılmıştır. Çok lobi faaliyeti gibi görünmemesinden kastım şu; Suudi Arabistan gibi zengin bir ülke, başka bir ülkelerde lobi faaliyeti yürütmek için bir şirket kurup bu şirket aracılığıyla milyonlarca dolar para aktarıp ülkenin propagandasını yapabiliyor. Biz paramız olmamasının yanı sıra o ülkelerden para talep eden bir durumumuz da var. Biz, Ortadoğu’da 40 milyonluk bir ulus olarak hala en temel haklarımızdan mahrum bırakıldığımızı anlatarak onların vicdanlarına sesleniyoruz. Kürt davasının duyulması için yardım talebinde bulunuyoruz. Bu bağlamda Kürt Dostluk Heyeti, Kürt lobisi değil.
Fransa’da hükümet içerisinde, medyada etkili dostlarımız var. Örneğin Türk devleti Rojava’ya saldırdığında, bizim talebimiz üzerine Fransa Parlamentosu tüm üyelerin katılımı ve olumlu oyu ile Kürtlere destek ve Türk devletini kınama kararını onayladı. Bu son 40-50 yıllık Fransa tarihinde parlamentosunun bu şekilde karar çıkardığı ender oylamalardan biridir. Bu Enstitünün en son elde ettiği en büyük başarılardan bir tanesiydi.
Fransa medyasına baktığımızda sadece bu ay içerisinde bir diplomasi dergisi sadece Kürtleri ele aldı. Fransa’da Yahudilerin çok etkin bir dergisi var. Kürtlerle ilgili özel bir dosya yayınladı. Bunların büyük bir etkileri var. Ancak bunlara rağmen biz hala istenilen seviyede değiliz. Fransa’da durum daha iyi ve biz bu heyetin diğer ülkelerde de daha etkili olması için uğraşıyoruz.
Kürt Enstitüsü olarak eğitim imkanı sağladığınız öğrencilerden ne kadar geri dönüş sağlayabildiniz?
Bu konuyla ilgili geniş bir bakış açımız var. Eğitim imkanı sağladığımız öğrencilerde aradığımız temel kriter, Kürt olmaları ve yurtsever olmalarıdır. Fikir ve algılarının ne olduğuna bakmıyoruz. Siyasi bir tutum sahibi olmayan öğrenciler de olabiliyor. Kürt toplumunda var olan duyarlılık farklılıklarından dolayı her fikirden öğrenciler olabiliyor. Hatta dindar veya Komünist olan bazı öğrencilerimiz de var. Buraya geldiklerinde onlardan ilk talebimiz ailelerine ikincisi Kürt halkına hizmet etmeleridir, Enstitüye hizmet değil.
Biz diğer kurum veya hükümetler gibi eğitim evresinden sonra onlardan birkaç yıl bizim için çalışmaları şartını koşmuyoruz. Bizim talebimiz, bağımsız, demokrat ve vicdan sahibi akademisyenler olmaları ve Kürt halkına hizmeti esas almalarıdır.
Bu çalışmaya başladığımızda Avrupa genelinde Kürtlerle ilgili kalem oynatacak Fransızca bilen sadece 3-4 kişi vardı ve bu kişiler de Dr. İsmet Şerif Wanli, Dr. Nuredin Zaza, Dr. Abdulrahman Qasimlo ve ben idim.
Ancak şimdi kamuoyunda rol oynayan ve öne çıkan 30’a yakın kitabı olan Hemid Bozarslan gibi öğrencilerimiz var. İngilizce, Fransızca ve diğer dillerde yayımlanmış kitapları var. Bu şahsiyetler, yazı ve kitapları ile Kürt davasına hizmet ediyorlar.
Bunların yanı sıra Güney Kürdistan üniversitelerinde hocalık yapan öğrencilerimiz var. Milyonların izlediği filmleri ile sanatsal üretim gerçekleştiren Huner Selim gibi sanatçılar yetiştirdik. Biz bu öğrencilerimizden öğrenim süreci ardından maddi bir beklenti içerisine girmiyoruz ancak Kürt halklı adına büyük kazançtırlar.
Fransız Sosyolog ve Antropolog Gustave Le Bon ‘Halkların gelişiminin bilinmeyenleri’ eserinde ulusal gelişimde kültürün etkin bir role sahip olduğunu belirtiyor. Bu bağlamda Kürtler egemenlerin yıkabilecekleri bir kültürel bütünlük yaratabildiler mi?
17 yaşımdan bu yana tüm Kürdistan’daki ve Kafkasya, Asya Kürtleri içerisinde bulundum ve Kürtlerin ulusal anlamda bir kültürel bütünlükleri var mı, varsa ne durumda? sorularına cevap aradım. Kürtlerin yazımsal bir kültürleri olmayabileceği ve var olan kültürel birikimin istenilen düzeyde olmayabileceğini ancak Kürtlerin sözlü, maddi ve sağlık konusunda güçlü bir kültürel birikime sahip olduklarını gördüm. Kazakistan’a, Kırgızistan’a, Gürcistan’a, gidin. Akdeniz’e yakın Afrin’e, Hawraman’a, Sine’ye hatta Mahabad’a ve Mako’ya gidin. Örf, adet, atasözleri ve diğer birçok bakımdan kadim bir kültürel birikimin var olduğunu gördüm. Bu alanda daha birçok araştırma ve incelemenin yapılması gerekiyor. Bu kadar geniş bir coğrafi alana yayılmış bir halkın güçlü bir kültürel birikime sahip olması kaçınılmazdır. Bölgesel motifler var aşiretsel farklı motifler var. Ancak önemli bir ayrıntı; bazı uluslar var, kimliklerini mezhepsel yapıları üzerine kurmuşlar. Örneğin Polonyalı ve İrlandalılar Katolik’tir ve Katolik olmasalardı bir kültürel birlikleri olmayacaktı zira İrlandalıların yüzde 95’i İngilizce konuşuyor. Kimlikleri mezhepsel tercihleri temelinde şekillenmiş.
Hırvatları ele alalım. Sırp ve Boşnak dilleri tahminen Kurmaci ve Sorani’ye nazaran birbirine daha yakın. Ancak Hırvatlar Katolik, Sırplar ise Ortodoks’tur ve mezhepsel bu farklılıklarından dolayı ayrı uluslar halinde farklı kimlikler kazanmışlar. Boşnaklar ise Müslüman oldukları için farklı bir ulusal kimlik kazanmışlar. Kürtleri ela aldığımızda kimliklerinin temelini dil ve kültürleri olduğunu mezhebi veya dini farklılıkları olmadığını görüyoruz.
Geçmiş tarihi süreçte bile Müslüman, Şii, Alevi, Ezdi, Yarsani, Kakei Kürtler var olmuştur hatta yakın geçmişte Yahudi Kürtler var olmuştur. Köylerde Yahudiler, Hıristiyanlar, Keldaniler de yaşamışlardır. Dolayısıyla Kürtlerin kimlik oluşumunda dil, teknik bir unsur değil. Dil, bir halkın dünyaya bakışını da yansıtır. Örf, adet ve değer yargılarını da yansıtır. Bu dil aracılığıyla bir örf, adet ve kültürümüz oluşmuş. Bu özellikler, çok zengin ve farklı bir kültüre sahip olmamızın temelini oluşturmuş. Bugün Avrupalılar, DAİŞ’le savaşla birlikte bizi tanımaya ve Fars, Türk ve Araplar ile aramızdaki kültürel farklılığı görmeye başladı.
Kürt yazar Ferhad Pirbal’ın konuyla ilgili şöyle bir cümlesi vardı: “2003’te Irak’ta Saddam rejimi yıkıldığında Kürtler meydanlara çıkarak ‘Yaşasın özgürlük, Amerika’ya teşekkürler’ diye sloganlar atarken Şiiler, Nasiriyeliler, Divaniyeliler meydanlara inip Allahu Ekber’ diye haykırıyorlardı.” Bizim kültürel farklılığımız bu cümle ile ortaya çıkıyor.
Kürtler arasındaki kadın-erkek ilişkileri, Kürtlerin doğayla ilişkisi, Kürtlerin diğer mezheplerle ilişkileri çok az biliniyordu. Ancak tüm Kürdistan’da Kürtlerin bu toleranslı durumu mevcut. Kürt toplumunda kadının çok önemli bir yeri var ve bu geçmişten beri vardı. Böyle bir kültürel mirasa sahibiz ve bu mirasla ilgili daha nice araştırmanın yapılması gerekiyor. Bu şekilde bu biraz daha da iyi tanıtılabilecektir.
Siz Kürtçe (Kurmanci) – Fransızca bir sözlük oluşturmuştunuz?
Sadece Kurmanci değil, tüm Kürtçe lehçelerde bir sözlük. İçinde Zazaki, Sorani, dimilki de var 30 yıldır üzerinde çalıştığım bir sözlük. Dünyada eksiksiz bir sözlük yok, dolayısıyla bizim sözlükte de yeni bazı kelimeler olmayabilir ama güçlü bir sözlük. Tüm Kürtçe lehçelerde bugüne kadar yayımlanmış sözlüklerde yer alan kelimeler var. Şuan kullanılmayan kelimeler de var. Bazıları tekrarlanmış olabilir ancak 85 bin kelimelik bir sözlük ve bunun 70 bine yakını Kürtçe kelimeler.
Kürtçe gerçekten zengin bir dil. Sözlükte bazı Feyli kelimeler var, imkanlarımız ölçüsünde onları sözlüğe ekledik. Farklı bölgelerden öğrencilerimiz vardı. Onlardan çok iyi faydalandık. Diğer taraftan Soranice yayımlanmış tüm sözlükler ve özellikle Hejarê Mukuryani ile Dr Şefiq Qezaz’ın sözlüklerindeki zenginliği de kattık. Dimilkiler (Zazaki) de var. Ben Kürdüm diyen herkes için iyi bir sözlük.
Avrupa’daki Kürtler Latince alfabeyi kullandıkları için Latince alfabeyle yazdık. Bana göre Kürtlerin yazımsal geleceği Latince olacak. Ama yarın öbür gün bazı kardeşlerimiz çıkıp Soranların kullandığı Arapça (Biz mihemedi diyoruz) alfabeyle de yazmak isteyebilirler.
1986’dan beri bu dar mekanda çalışmalar yürütüyorsunuz. Yeni ve büyük projelere başlamanızdan dolayı daha büyük bir mekana taşınmayı hiç düşünmediniz mi?
Başından beri daha büyük bir mekana taşınma isteğimiz vardı ancak maddi imkanlarımız buna elvermedi. Bu konuda Paris Belediyesi ile görüşmelerimiz oldu. Son 2-3 yıldır uygun bir yer için yer arayışına devam ediliyor. Kürdistan hükümeti ve diğer yerlere yük olmak istemedik ancak Kürdistan hükümeti son 4 yıldır şartların elverişli olduğu süreçlerde bize destek sunuyor. Ekonomik durumu daha iyi olduğunda enstitüye destek sunmak istediklerini belirtiyorlar. Ancak enstitü, 32 yıldır kendi imkanları ve Fransa, İsviçre, Norveç’in destekleri ile çalışmalarını sürdürüyor. Bu konuda da sadece demokratik ülkelerin desteğini kabul ediyoruz. İran ile yaşadıkları çekişmeden dolayı Libya, Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi demokratik olmayan ülkelerden destek talepleri oldu ancak biz kabul etmedik.
Son olarak, kültürel alanda çalışmalar yürüten araştırmacılara önerileriniz nelerdir? Onlara iletmek istediğiniz mesajınız nedir?
Kültürel mücadele en büyük ve önemli mücadeledir. Uzun soluklu bir mücadeledir. Bir ulusun ferasetini, kimliğini, dilini, canını ve akli potansiyelini oluşturan temel unsur entelektüel çaba ve kültürel çalışmalardır. Bazı süreçlerde siyasi veya silahlı mücadele üne çıkıp başarıların elde edilmesine vesile olabiliyor. Ancak, diline ve kültürüne sahip çıkan bir halk, demir parmaklıkların anahtarları elinde olan mahkum gibidir ve zamanı geldiğinde elindeki anahtarla o zindanın kapılarını açık özgürlüğüne ulaşabilir.
Kürtler zor şartlarda bile kimliklerini belli bir düzeye kadar koruyabilmişlerdir. Umut ediyorum ki 21’inci yüzyılda da Kürtler kimliklerini koruyabilsinler ve 21’inci yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olsun. Son 4 yılda Kürt davası Avrupa kamuoyunda iyice tanınır hale geldi ve Kürtler, kendilerine inanmaya başladı. Kürtler, güney Kürdistan’da kendilerine bir hükümet kurdular ve tüm eksikliklerine rağmen kolaylıkla bu hükümetin, Ortadoğu’nun en iyi hükümeti olduğunu söyleyebiliriz. Ortadoğu’da siyasi ve düşünce suçundan kimsenin hapiste olmadığı tek yer. Bu bir mucize. İran’da ve Türkiye’de binlerce kişi siyasi tutumlarından dolayı cezaevlerinde, bütün Arap ülkelerinde siyasi tutuklu var ancak Kürdistan’da düşünce özgürlüğü var, huzur var. Kuşkusuz eksiklikler eleştirilmeli, bitene kadar yolsuzluklarla mücadele artarak devam etmeli. Bu tür gelişmeler, basın ve düşünsel mücadele ile oluşuyor. Gazeteciler ve aydınların bu konuda rolleri çok önemli ancak vicdan da göz ardı edilmemeli. Var olan bir kazanım heba edilmemeli, daha da güçlendirilmeli. Zira yıkmayı amaçlayan eleştiri var, bir de güçlendirmeyi amaçlayan eleştiri var.
Gönül rahatlığı ile bizim bir hükümetimiz var diyebilmeliyiz. Dünya’ya güzel görünen ve Ortadoğu’nun en iyisi olan bir hükümetimiz var.[1]
15 yıl önce bir Kürt televizyon kanalı bana ‘Kürdistan’daki gelişmeleri nasıl görüyorsun?’ diye sormuştu. Ben de ‘Gelişmeleri dışardan gördüğüm için, bana sonu ‘…stan’ (Hindistan, Kazakistan, Kırgızistan, Pakistan, Ermenistan ve Gürcistan gibi) ile biten tüm ülkelerinden daha iyi” demiştim. Ancak istediğimiz düzeyde mi? hayır. Daha iyi hale getirmeliyiz ve Kürtlerde bunu yapacak düşünsel, maddi potansiyel var. Zengin bir ülkemiz var ve Kürdistan’ın Ortadoğu’nun İsviçre’si gibi olmalı. Hem güzel ve doğaya saygılı bir ülke hem de düşüncenin özgür olduğu demokratik bir ülke olmalı.