Son bir haftadır #Dersim#’deki tarikat yapılanmasının haberlerini okuyoruz medyada. Dersim Araştırma Merkezi’nin (DAM) çok başarılı bir işi olarak medyaya yansıyan konu, tabi ki bölgeyi bilen bizler için şaşırtıcı olmadı, sadece söylediklerimizi güçlendirmiş oldu.
Dersim’de, devletin linç kampanyalarında yer alan haber sitelerinde, beklendiği gibi buna dair hiçbir haber yer almıyor. Kamu görevlilerinden kaynaklanan, çocuk istismarı, kadınlara yönelik saldırılarında tek kelime etmeyerek, sadece mecbur aldıklarında Anadolu Ajansı kıvamında basit bir haber olarak geçirmeye devam ediyorlar. Buralarda yazan Dersimli “yazarlar,” “aydınlar”, Türkçü Ebubekir’i Zaza aydını olarak allayıp pullayanlar, Dersim’in ciğerine çöken bu kanser hücrelerine dair tek laf edemiyorlar.
Dersim’de bu yapılanmalar iki biçimde yapılandırıldılar: İlki belirli ocak mensuplarıyla (özellikle Kureyşan, Bamasur, Dewreş Cemal) ilişkiler kurarak, sanki onlara önem veriyorlarmış gibi davranarak. Sonrasında onların isimlerinin Türkçeleştirilmesi ve kökenlerinin Türklüğe ve Müslümanlığa bağlanmasını sağladılar… Akabinde Kürt kökenlerinin reddi ve Kürtlere yönelik düşmanlığın yerleştirilmesi var. Bu anlayışın örgütlenmesini sürdürecek vakıf kurmalar, belirli toplantılarla bu yeni Türkçülük ve İslamcılık söylemlerinin onlar aracılığıyla topluma enjekte edilmesi hedefleniyor. Sahte Şecerelerle Ocaklar arasında hiyerarşi üretilmesi, diğer Ocakların değersizleştirilmesi de bu çerçevede elden geçirildi… Şimdi patlayan bu tarikat örgütlenmesinde bu Dersimli Ocakların mensuplarıyla ilişkilerine bakmak çok önemli. Bu vakıflar buradan gitse bile, kurdukları bu Dersimli vakıflar üzerinden bu örgütlenmeye devam etme potansiyelleri oldukça yüksek. Kimlerle ilişkiler kurulmuş ve bunlara neler vaat edilmiş, buralara odaklanmakta yarar var.
İkinci biçim ise Dersim’de devletin tehdit olarak algıladığı kişilere yönelik yıldırma ve linç kampanyalarının ana merkezinde belirli tehdit ve şantajlarla rehine alınan Dersimlilerin konumlandırılması var. Bu yolla, istenmeyen bu Dersimli yazar, aydın ve akademisyenlerin Dersim’den çıkarılmasını sağlayan linçler, dedikodular ve tehditler üretilmektedir… Aynı kişiler devletçe hedef gösterilen Dersimlilerin değersizleştirilmeleri için seri dedikodu üretmede de kullanılmaktadırlar.
Munzur Üniversitesi, birkaç yazıda konu yaptığım gibi Devletin asimilasyon merkezi olarak konumlandırılmış üs. Bu nedenle özelikle bakış açısını kendileri için tehdit olarak algıladıkları hiçbir Dersimli akademisyeni almadılar. Bırakın almayı kimilerine randevu dahi verilmezken, kimileri aylarca oyalanarak alınmadılar, ya da açılan kadrolar özel tanımlamaların yapıldığı ilanlarla yandaş ve tarikatçılara sunuldu. Alınmak zorunda kalınanların önemli bir kısmı da çeşitli biçimlerde hızla tasfiye edildiler ve kentten adeta çıkarıldılar. Hatta bir kısmı yurt dışına çıkmak zorunda bırakıldı.
Buraya tam olarak yerleşen tarikatların ilk faaliyeti elbette en mahir oldukları konu olan, kadınlara taciz olarak ortaya saçıldı. Üniversite hocaları Dersim gibi bir yerde öğrenci kadınları taciz ettiler ve kendilerine hiçbir şey olmadı tahmin edileceği gibi. Kadınlar fuhuşa zorlandı ve elbette müşteriler Musa Orhan kıvamındaki askeri personel… Devamında kadın cinayetleri başladı, çocuk tacizleri ilk defa görüldü Dersim’de. Ve elbette burada her yol devlete çıkıyor…
Dersim’de tezgâh açan başka bir cepheyi daha anmak lazım. Dersim’in kırımından sorumlu olan seküler milliyetçi devletçiler. CHP başta olmak üzere bölgede Dersim soykırımının izlerini kapatmaya çalışan, Türkleştirme ve Müslümanlaştırmada iyi polisi oynayanların tezgâhı. Dersim soykırımını pazarlayanların CHP’yi tüm bu suçlarından arındıran işbirlikçilerin bol miktarda piyasaya saçılmış olduğu kesim… O nedenle 3.000 m’den cem düzenleyenlerin, Mayıs ve Kasım aylarında Dersim’in failleriyle cem tutanları da başka bir tür tarikatlaşma olarak anlamak, kaydetmek gerekir. Türkçü Kemalizm tarikatlaşması…
Devlet Dersim’de ya tarikatlar ya da seküler Türkçüler olmak üzere iki zorunlu seçenek sunuyor. Bu nedenle tarikatlar için ayağa kalkanlar farkında olmaksızın seküler milliyetçiler, yani iyi polis seçeneğine yönlendirilmektedirler. İkisi arasındaki fark, birinin İslam ötekinin Türkçü aromasının fazla olması. Sonuçta kazanan devletin kendisi, zira ikisinin hedefi de aynı: Türk İslam Devleti…
Daha önceki yazımda belirttiğim gibi, Türkçü ve İslamcı kentlere dönüştürülen Kürt Alevi kentlerinin, bu karaktere uymayan sonuncusu olan Dersim, anti-Kürt Zazacılıkla, oraya sokulan vakıflarla, CHP ile kısa sürede Bingöl ve Erzincan ile aynı kıvama çekilerek son Kürt Alevi hattı kırılmaya çalışılıyor. Bu yüzden anti-Kürt Zazacılık projesi, bu hattın kırılmasının temel manivelasıdır ve bu manivelayı destekleyen önemli ölçüde Dersimli işbirlikçi var. Dolayısıyla ciddi manada devletin yereldeki ayakları olarak, Rêya Heq inancına, Kürt Alevilerine, kutsal mekana karşı oluşturulan devlet kaynaklı imha projesinin taşeronluğunu yapmaya devam etmektedirler. Bu nedenle tarikatlara yönelirken bu işbirlikçilerin unutmaması gerektiğini bir kez daha hatırlatmakta fayda var.[1]