Mutlu Can’ın, Malmîsanij’le ilgili kitabı bir yıl kadar önce yayımlanmış. Öncü Bir #Kürt Aydını# M. Malmîsanij (Biyografi-Bibliyografya), (Dara Yayınları, Eylül 2021, İstanbul, 189 s.)
Çalışmanın başında Mutlu Can’ın, Önsöz’ü var. Bu Önsöz’ Mutlu Can’ın, Kürd aydınının tarihsel gelişimini dile getirdiği bir değerlendirmesidir.(s. 11-19)
Cumhuriyet 1923’de #Kürdler#in yokluğu anlayışı üzerinde kurulmuştur. Sadece Kürdlerin değil, Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin, Asurilerin, Arapların, Çerkeslerin, Lazların, yani, Türk olmayan herkesin yokluğu anlayışı üzerinde kurulmuştur. Bu etnik grupların fiilen varolduğu açıktır. O zaman bu halkların Türkleştirilmeleri konusunda yoğun bir çalışma yapılacaktır.
Lozan Konferansı’nın çok önemli bir konusu Kürdistan’dır. Kanımca Türkiye için en önemli konu Kürdistan’dır. Ama Kürdlerin Lozan Konferansı’nda temsil edilmemesi için çok büyük çaba harcanmıştır. Özellikle Türkiye için bu çok önemlidir.
1922—1923’de Lozan Delegasyonu Başkanı İsmet İnönü, ‘biz Türklerin ve Kürdlerin milli haklarını birlikte savunuyoruz’ diyordu. Bunu, Konferansta, Kürdleri gündeme getiren Büyük Britanya temsilcisi Lord Kurzon’a karşı özellikle vurguluyordu. Ama 1925’de Başbakan olan İsmet İnönü, Şeyh Said direnişinden sonra, ‘Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkes Türk ve Türkçü olmak zorundadır. Türk ve Türkçü olmayanları kesip atacağız.’ Diyecekti. 1925 Şeyh Said, 1927 Guew, (Bingöl) 1930 Zilan, 1935 Sason, 1937-1938 Dersim, kesip atma operasyonlarıdır.
İttihat ve Terakki hükümeti, Ege’deki, Akdeniz’deki, Trakya’daki, Kapadokya’daki Rumları, Karadeniz’deki Rum-Pontusları, Doğu’daki Asuri-Süryanileri sürgün ederek, Ermenilerin nüfusunu soykırımla çürüterek Hrıstiyan unsurlardan kurtulmuştu. Türk olmayan Kürd, Laz, Çerkes, Gürcü gibi Müslüman unsurlar ise asimilasyonla Türkleştirilecekti. Bu süreçte İslam, Müslümanlık çok önemli bir asimilasyon tekniği olarak kullanılmıştır. ‘İslamda kardeşlik esastır’, ‘Ümmeti bölmek İslam’a aykırıdır.’ ‘Kavmiyetçilik İslama aykırıdır’ gibi sloganlar çok kullanılmaktadır. Dikkat edelim, bu süreçte 22-23 Arap devleti, Arap olmayan Türk, Fars, Pencap, Peştun, Tacik, Türkmen gibi halkların kurduğu devletler yaşamlarını sürdürmektedir. Arap milliyetçiliği, Baas Partisi, Türk milliyetçiliği çok dinamiktir.
Bütün bu Müslüman halklar kendileri için hak gördüklerini Kürdler için hak görmemektedirler. Halbuki, gerçek İslam’ın çok önemli bir anlayışı da şudur: ‘Kendin için istediğini, kendine layık gördüğünü, başkaları için de iste, başkalarına da layık gör. Kendin için istemediğini, kendine layık görmediğini başkaları için de isteme, başkalarına da layık görme’
Kürdlerin komşuları olan Müslüman devletlerin Kürdlerden esirgedikleri bu hakları Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde özellikle İsveç’te yaşayan Kürdler bok bol yaşıyor. Müslüman devletlerin Kürdlere tanımadıkları bu hakları ‘elin Gavuru’ Kürdlere bol bol bahşetmiş.
***
Malmîsanij, Mutlu Can’ın ‘Öncü Bir Kür Aydını’ çalışmasında asimilasyon uygulamaları hakkında dikkate değer bilgiler veriyor. Kürd halkına soyadı vermek asimilasyonun önemli aşamalarından biridir. Haziran 1934’de Soyadı Kanunu çıkarılmış. O zamana kadar soyadı hakkında hiçbir bilgisi olmayan Kürdlere bu konuda, herhangi bir bilgi verilmemiş. Herşeyden habersiz olan, çoğunluğu Türkçe de bilmeyen Kürdlere, Oğuz, Alpaslan, Altay, Uygur, Öztürk, Cantürk, Türkoğlu gibi soyadları verilmiş. (s. 24-25) Bu çerçevede, Malmîsanij, mahlas olarak kullandığı aynı sözcüğün, doğup büyüdüğü Piran Bölgesi’ndeki bir dağ olan Malmîsan Dağı’ndan aldığını söylüyor. (s. 37)
Asimilasyon Kürdçe yasaklarıyla berber yürüyen bir politikadır. Cumhuriyet’in en önemli Kürd politikası, Kürdçe yasaklarıdır, asimilasyondur. Kürdçe’nin unutturulması, Türkçe’nin egemen kılınması çok önemli sistematik bir politikadır. Eğitimin, okulların bu konudaki işlevi çok büyüktür. Malmîsanij bu konuda şunları vurguluyor:
“Kürt çocuklarının, sadece Kürdçe konuştukları için okullarda yedikleri dayakların haddi hesabı yoktur. Bugün de böyledir. Herkes gibi ben de bundan payımı aldım. İlkokuldayken, şaka olsun diye bir arkadaşımıza yazdığım birkaç satır Kürtçe için, öğretmenimden yediğim dayağı hâlâ hatırlarım. Türkçeyi zorunlu gören resmi makamlara işi düşün büyüklerimizin, yakınlarımızın, oralarda nasıl itilip kakıldıklarını, horlandıklarını gözlerimle gördüm. Köylülerin köye gelen Türk jandarmasından, öcüden kaçar gibi nasıl kaçtıklarına, saklandıklarına tanık oldum. Ortaokulda, lisede okurken hemen her gün benzer olaylar yaşadım.” (s. 25)
Bütün bunlar, yaşayan bir dili yaşatmama çabasıdır. Yaşayan bir dili yaşatmamak için, yeryüzünden silmek için binbir türlü baskı uygulanmaktadır. Bu baskının, kararlı, sistematik bir baskı olduğu açıktır. Ürünlerini satmak ve ihtiyaçlarını almak için şehirlerdeki pazara gelen köylülerden konuştukları kelime sayısınca para cezaları bile tahsil ediliyordu.
Dikkat edelim, bu baskı, bu zulüm, tek parti döneminde uygulanıyor. Mustafa Kemal’in, Atatürk’ün, ‘Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesine çıkaracağız’, dediği, bunun için çaba sarfedildiği bir dönemde yaşanıyor. Çok partili siyasal hayat döneminde de bu baskının, zulmün sürdürüldüğü besbellidir.
Kürd dili üzerindeki, Kürd insanları üzerindeki bu baskı, bu zulüm çağdaş uygarlığın neresinde duruyor? Kürdlerin belleklerini kazımak, Kürdleri, dilsiz, kör, sağır bir toplum haline getirmek, çağdaş uygarlığın hangi kitabında yazıyor? Gerek tek parti dönemindeki Türk aydınları, Türk basını, Türk üniversitesi, Türk yazarları vs. gerek çok partili dönemdeki Türk aydınları, Türk basını, Türk üniversitesi, Türk yazarları bu konuda sorgulanmalıdır. Atatürk milliyetçiliği, Atatürk çağdaşlığı, Kemalizm vs. diyenler, bu görüşler doğrultusunda yeniden değerlendirilmelidir. Türk aydınlarının, Türk basının, Türk üniversitesinin, Türk yazarlarının bu tutumu devleti koruma kollama tutumudur. Örneğin üniversite için de bilim veya inanç konusu değildir. Devlet koruma-kollama bilincidir.
***
Malmîsanij İsveç’deki mülteci hayatını şöyle anlatıyor:
“Deyim yerindeyse can havliyle, korkuyla, şiddet ortamından kaçarak gidişti bizim gidişimiz. Keyiften veya isteyerek dışarı çıkmamıştım. İsveç’teki ilk günlerde, yeni gittiğim şehre yerleşmeye, ayak uydurmaya çalışıyordum. İsveççe’yi öğrenmeye gayret ediyordum.
Biz yaban ellerdeyken gidişimize hep geçici, olarak bakıyorduk. Kısa bir süre sonra döneriz diye düşünüyorduk. Konuşmalarımız yatıp kalkmalarımız hep ülke sorunlarıyla ilgiliydi. Dünyamız Kürtlük ve Kürtlerle ilgiliydi.
Mekan farklı olsa da Diyarbekir’deymişiz gibi yaşıyorduk. Özlem meselesine gelince, biraz zaman geçtikçe, maddi sıkıntılar nisbeten azalınca, özlemler gündemi işgal etmeye başladı. İşveç’te tam anlamıyla yerleşince, artık kaderimizin İsveç’e bağlandığı netleşince, özlem dayanılmaz bir hale geldi. Onu izah etmek çok zor.
Benim gibi yazan insanların durumu, başka işlerle uğraşanların durumundan farklıdır. Çünkü ben bu acıyı, sıkıntıyı her gün yaşıyorum. Kürtçe yazarken sözcükler hep ülkeyi çağrıştırıyor. Köyünüzü, kentinizi, yakınlarınızı yazarken yaşıyorsunuz.” (s. 33-34)
‘Şu andan itibaren sahip Olduğun Tek Şey Dilin’…
Yukarıda, Malmîsanij’in İsveç’e yerleştiği dönemin ilk günlerindeki ve daha sonraki dönemlerdeki duyguları düşünceleri anlatılmıştı. İsveç’e ayak basar basmaz kendisi gibi ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış Yahudi yazar, Nelly Sach’ın söylediği sözü vurguluyor. ‘Şu andan itibaren sahip olduğun tek şey dilin’ (s. 34)
Malmîsanij dile, bu arada Kürd diline çok önem veren bir akademisyen. Daha çok Kırmancca (Zazaki) çalışıyor.
Malmîsanij hoca bilim insanlarına üç önemli konuyu hatırlatıyor. İlk olarak, Cumhuriyet’ten önceki, yani 20 yüzyılın ilk çeyreğindeki Kürd basınının, Kürd örgütlerinin dikkatli bir şekilde incelenmesi gereği önemli olmalıdır. İkinci olarak Türk kaynaklarının ihtiyatla kullanılması gerekir. Çünkü Kürdler, Kürd kültürü aleyhine, Kürd tarih yazımı aleyhine sık sık tahrifat yapılmış olması mümkündür. Üçüncü olarak Anti-Kürdoloji çerçevesinde yazılanlar yer-zaman gösterilerek, dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir.
Bibliyografya
Malmîsanij çok değerli üretken bir bilim insanı, bir akademisyen. Değerli bir Kürd aydını. Artuklu Üniversitesi’nden ayrılmak zorunda kaldı. Üniversiteden atılmak üzereyken kendisi ayrıldı. Emekli. Çalışmalarını sürdüreceği şüphesiz. Kanımca, Malmîsanij ve yazıları, kitapları hakkında bu aşamadan sonra incelemeler yapılacaktır. Kanımca, bilim insanları, akademisyenler, aydınlar bunun farkındadır.
Mutlu Can incelemesinde, bu tür araştırmalar yapacak olanlara kolaylık sağlamak için çok kapsamlı bir bibliyografya hazırlamıştır. Bibliyografya’da, (s. 71-147) Malmîsanij hocanın, Kırmancca, Kurmancca, Türkçe kitapları, yazıları ayrıntılı bir şekilde verilmiştir. Başka yazarlarla birlikte hazırlanan yazılar, kitaplar, yaptığı çeviriler, editörlüğünü yaptığı eserler birer birer gösterilmiştir. Çeşitli periyodiklerde yayımlanmış şiirler, yazılar yine öyle. Bibliyografyada Malmîsanij’le yapılan röportajlar da yer almaktadır.[1]