$40 Yılında Kamışlo Katliamının Etkileri ve Anlamı$
TC sınırlarının bir kaç kilometre uzağında Suriyenin (Rojawa Kürdistanı’nın) Kamışlı Kentinde Çirniki köyünde bir Kürd yurtseveri Qabraz Ramazan’ın evinde, vahşice katledilen 15 kişi şunlardı: Hüseyin Arslan (KAWA MK üyesi), Mehmet Emin Mutlu (KAWA Askeri Konsey Üyesi ve bölge sorumlusu), Necla Baksi (KAWA Kadınlar Komitesi Sorumlusu, öldürüldüğünde 22 yaşında ve dört aylık hamileydi), Mehmet Dursun, Müslüm Yıldız, Hasan Ateş, Qabraz Ramazan, Azad Ramazan, Hanife Ramazan, Şükrü Ramazan, Xweşnav Ramazan, Emine Ramazan, Abdulkerim Ramazan, Ferhat Kerim, Kawa Kerim. Sağ çıkmayı başarabilmiş Heybet Açıkgöz, Yusuf Dursun, Brindar(1,5yaşında) Newroz (9 yaşında). (Fazla bilgi için Kürdistan Tarihinde Kamışlı Katliamı / Mahmut Baksi, Med Yayınları, İstanbul 1993)
40. YILDÖNÜMÜNDE KAMIŞLO KATLİAMININ ETKİLERİ VE ANLAMI
Kamışlo Katliamının üzerinden 40 yıl geçti. Geriye dönüp katliamın boyutları, etkileri, anlamı ve sonuçları üzerinde bir kez daha durmak ve değerlendirmek gerektiği kanısındayız.
Sömürgeci Türk devleti resmi sınırlarının dışında Suriye devletinin sınırları içinde, özel militarist timlerle, kadın ve çocuklar dahil 15 sivil insanı, karanlık bir gecede, sorgusuz, sualsiz hunharca katletti. Bu büyük bir insanlık suçu.. Eldeki veriler ışığında bakıldığında ve daha sonraları “özel kuvvetler”de komutanlık yapmış, cani katillerin açıkça ifşa ettikleri gibi, sömürgeci derin devlet çekirdeğinin kararı, emir ve komutası altında bir plan dahilinde katliamın yapıldığı tartışmasız bir realitedir. Katledilenler Kürd olunca dünya kamuoyunda yeterince dikkati çekmez, gereken insani tepki de gösterilmez. Kürdistan’daki benzeri katliamlar gibi..
En başta şunu söylemekte fayda var. Kamışlo katliamı görmezden gelinecek, öyle rastgele veya sıradan bir olay değildir. Sömürgeci güçlerin Kürdistan’da yaptığı katliamlar zincirinin önemli bir halkası ve stratejik planlarının bir parçasıdır.
KAWA’nın önder kadrolarını katletmeyi, Suriye vatandaşı Qabraz Ramazan ailesini birlikte imha etmeyi göze alan canice bir katliamın arkasında nasıl bir düşmanlık kini, karanlık kirli bir amaç güdüldüğü tasavvur edilemez. O dönemde hemen hemen Kuzey Kürdistan’daki hareketlerden ve Türk solundan çok sayıda örgütün lider ve kadrosunun 12 Eylül askeri faşist cuntasından kaçarak Suriyede kaldığı bilinen bir gerçektir. Ama her nedense(!) böyle bir katliamla sadece KAWA hareketi hedef alınmıştır. Böylece kendi bekaları için tehlike teşkil eden bir örgütün önder kadroları imha edilirken birilerinin de önü açılıyordu. Bu katliamın sonuçlarından sadece KAWA hareketi değil, dolayısıyla Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi derin bir şekilde etkilenmiştir. Bugün Kuzey Kürdistan’da ulusal kurtuluş mücadelesi farklı bir mecrada gelişiyor olabilirdi.
Kendi varlığını Kürd ve Kürdistan’ın yokluğu üzerine inşa eden sömürgeci Türk devleti, bekasını (gelecekte varolmasını) da Kürdistan’da süren “inkar ve imha” politikasında görmektedir. Zor, şiddet ve savaşla Kürdistanı işgal ve ilhak eden bu barbar sömürgeciler varlığını ancak ve ancak katliamlar ve soykırımlar olmaksızın sürdüremeyeceği hesabı içindedirler. Bunun için örgütlü güçler, önder şahsiyetler birinci derecede hedeftirler. Peşinden potansiyel tehlike olarak görülen Kürdistan halkı tümden hedef alınmaktadır.
Geçmişten günümüze Kürdistan tarihine baktığımızda sömürgeciler Kürdistan liderlerini ve örgütlülüklerini hedef almışlar. Bunları ya komplo ya idam ya da katliamlarla imha etmekteler. Asıl gözetilen nokta bunlar henüz ileride üstesinden gelemeyeceği güç olmadan yoketmeyi hedeflemeleridir. Azadi Cemiyetinin liderleri, Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya’yı hareket başlamadan önce Bitliste astıkları gibi. İran sömürgecilerinin, Fuat Sultani, Kasımlo ve Şerefkendi’yi suikastlerle imha etmesi buna örnektir. Kürdistan’da yaşanan bu örnekler mücadele tarihiyle de bağlantılıdır.
1916’dan başlayan Kürd soykırımı aşamalarla sürdü, 1938 de son buldu. 1938’den 60’lı yıllara kadar Kuzey Kürdistan tarihinde “sessizlik yılları” denen bir dönem yaşanır. Bu ara dönemde bazı Kürd şahsiyetleri, geçmişten geleceğe köprü vazifesini görürken, sadece çevresini aşmayan aydın faaliyetiyle sınırlı kaldılar. Ancak 60 yıllarda Kürdistan Milli Kurtuluş Mücadelesi yeniden canlılık kazandı ve örgütlülüğe kavuştu. Teori ve pratiğiyle dahi yeteneklere sahip Dr Şıvan harekete önderlik etti. Bir komplo ile yokedilince yeri bir daha doldurulamadığı gibi mücadelenin bir üst boyuta sıçraması kesintiye uğradı. 60’lı yılların sonu ve 70’li yıllarda Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi engellenemez kitlesel bir boyuta ulaştı. Dr. Şıvan hareketinin devamı olarak çıkan KAWA hareketi Bağımsız, Birleşik, Demokratik Kürdistan hedefini şiar edinmiş, silahlı halk savaşıyla kurtuluşun sağlanacağı anlayışıyla mücadeledeki yerini almıştı. Kürdistan’da KAWA’nın dışında da başka örgütler benzer amaç ve çizgiye sahipken, bazı örgütlerin hedefleri ve mücadele perspektifleri bulanıktı. Bağımsızlık yerine “kısır bir döngü” olan özerkliği savunurken, daha sonraki ifadelerinde “biz hiç bir zaman silahlı mücadeleyi savunmadık” diye sömürgecilere ne kadar “ uslu” ve “icazet” içinde davranacakları teminatını veriyor, sömürgeci sistemle uzlaşıcı bir politika izliyorlardı.
KAWA’nın çıkışı sömürgecilerin dikkatinden kaçmadı. Hürriyet gazetesi haftalarca süren KAWA hareketi aleyhine bir kampanya başlattı. Bununla bir sonuç alamadı. KAWA kadrolarının genç olması, hareketin bir yerde çocukluk dönemini yaşaması, yeterince örgütsel deney ve tecrübeye sahip olmaması gibi etkenler, ortamın getirdiği ideolojik etkilerden etkilenmesi mücadele perspektifi ve örgütlenmede net bir anlayışa ulaşması 80’li yılları buldu.
12 Eylül faşist darbesinden sonra Malatya’da yaptığı kongrede ilk kez örgütlenme ve mücadele anlayışını netleştirmiş, bir tüzük ve döneme ilişkin çalışma planıyla yolunu çizmişti. Bu plan gereği, 12 Eylül faşist darbesi saldırısnaı karşı koyacak güçte bir örgüt ve askeri donanım olmadığından, kitlelerden kopuk öncüyü savaşa sürmenin, imhayı getireceği anlayışıyla taktiksel geri çekilmenin daha doğru olacağı kararını aldı. Aranan kadrolar Güney ve Doğu Kürdistan’a çekilerek askeri eğitimden geçirilecek, aranmayan kadrolar, yeraltında ajitasyon, propaganda ve örgütlenme faaliyeti yürütecek , ilerisi için peşmerge (gerilla) savaşının zeminini oluşturacaktı. Bu amaç doğrultusunda gruplar halinde Kürdistan’ın diğer parçalarına geçildi. Kamışlo’ya geçen önderlik yeteneklerine haiz kadroların imhası bu süreci kesintiye uğrattı. Kongre kararları hayata geçirilemedi. Çok sayıda kadronun ve taraftarın yakalanması uzun yıllar cezaevinde tutuklu kalması bir faaliyetsizliğe yolaçtı. KAWA hareketi daha sonra toparlanma çalışmaları istenen sonuçları vermemiş, imkanlar değerlendirilememiş ve tarihi bir dönemin yarattığı fırsatlar kaçırılmıştı. Büyük bedeller ödenmesine rağmen, istenen ve beklenen başarı sağlanamadı. Yapılması gereken gelinen noktada geçmiş tecrübelerin ışığında, dünyadaki değişimi gözönüne alarak, daha güçlü bir şekilde yeniden başlamaktır.
Hiç kuşkusuz sömürgecilerin, Kürdistan siyasi önderlerini, aydınlarını katletmekle, Kürdistan’da soykırımlarla sonuç almaya çalışmaları boş bir çabadır. Dönüp tarihe baksınlar. Dün küçük gruplarla başlayan hareket bugün milyonlara ulaşmış. Kürdistan meselesi uluslararası boyut kazanarak Türk sömürgecilerinin birincil sorunu olarak her yerde önüne barikat olarak çıkmıştır. Kürdistan halkı milli devrimci alternatifini yaratacak, Bağımsız, Birleşik Demokratik Kürdistan er veya geç kurulacaktır.
Kamışlo devrim şehitleri birer meşale olarak yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. [1]
12 Aralık 2020
KAWA HAREKETİ