$Lozan Antlaşması’nın Kürdistan ve Kürt milleti için doğurduğu sonuçlar$
Kürdistan ve Kürt milleti olarak oldukça dramatik bir tarihe sahibiz. Kürtler, bağımsızlıklarını, ülkeleri Kürdistan’ı Osmanlı İmparatorluğu ve Safevi İmparatorluğu arasındaki egemenlik ve topraklarını genişleteme sömürgeci politikalarının sonucu kaybettiler. İki imparatorluk arasındaki savaş sonucunda Kirmaşan Eyaletinde 17 Mayıs 1639 yılında Kasrı Şirin Antlaşması yapıldı. Bu anlaşmayla iki imparatorluk arasındaki sınırlar çizilirken, karşılıklı sınır güvenliklerine kavuşurken, ülkemiz Kürdistan da ikiye bölündü. Bugün Kürdistan’ın batısı Safevi İmparatorluğunun sınırları içinde kaldı. Halen de kalmaya devam ediyor. Kürdistan’ın bugünkü kuzey, batı, güney parçaları Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kaldı.
Kürdistan’ın bu ikili bölünmüş statüsü, 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra, Kürdistan’ın bu statüsünde olumlu bir değişikliğin olacağıyla ilgili önemli gelişmeler oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması için önemli adımlar atıldı. Osmanlı İmparatorluğu Sevr Antlaşmasına imza atmak zorunda kaldı. Sevr Antlaşması, I. Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu hükûmeti arasında, 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr (Sèvres) banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde imzalandı. Sevr Antlaşması 433 maddeden oluşmaktaydı. Sevr Antlaşmasıyla birlikte Kürtler için ufukta bir ışık göründü. Kürdistan, antlaşmada “Kürt Bölgesi” olarak tanımlandı. Antlaşmanın 62-64. Maddelerinden Kürdistan’la ilgili bir tanımlama yapılmakla kalmadı, Kürdistan’ın bağımsızlığına yol açıldı.
Sevr Antlaşmasında, “Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek” deniyordu. Açıkça antlaşma hükmü okunduğu ve incelendiği zaman görülecektir ki Sevr Antlaşmasına göre önce Kürdistan’da manda yönetimi İngiltere, Fransa, İtalya tarafından oluşturulacak. Kürtlerden yerel bir yönetim ve düzeni tesisi yapılacak. Yerel yönetim ve düzenin tesisinden sonra, bir yılın sonunda da Kürtler devlet olmak için Milletler Cemiyetine başvuracaklar. Başvurularından sonra da devlet olarak tanınmış olacaklar. Hiç şüphe yok ki, Türk milliyetçileri İttihat Terakkicileri bu gelişme ve Sevr Antlaşmasının tarihi hükümleri telaşlandırdı. Sevr Antlaşmasının ortadan kaldırılması için olağanüstü bir çaba içine girdiler. Sevr Antlaşmasının uygulanmasının engellenmesi için yeni yol arayışının gerekliliğini saptadılar.
Birinci Dünya Savaşından sonra Türk devletinin kuruluşu gündemde olmamasına rağmen, dünya siyasi konjonktürdeki gelişmeler Türklerin lehine dönmeye başladı. Özellikle de Sovyetler Birliği sosyalist sisteminin kuruluşuyla birlikte, Batı dünyası ve Avrupa arayış içine girdi. Sovyetler Birliği “tehlikesine” karşı bir güvenlik gücü oluşturma çabalarını yoğunlaştırdılar. Sevr Antlaşması imzalandığı zaman, Türk milliyetçileri de Batılılara karşı bir hareket içindeydiler. Aynı zamanda Osmanlı inkârı üzerinden bir egemenlik alanı yaratmaya çalışıyorlardı. Türk milliyetçilerinin bu çabasına İngilizler başta olmak üzere Fransa ve diğer Batılı devletler, oluşturulacak yeni Türk yapılanmasını Sovyetler Birliğine karşı bir kalkan ve karakol yapmaya karar verdiler.
Tartışmalı bir “ulusal kurtuluş savaşının” sonucunda 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalanıp uygulamaya konulduğunda, Sevr Antlaşması geçerliliğini kaybetti. Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılmasında oldukça önemli bir anlaşma olarak görülmektedir. Anlaşma birçok devlet tarafında onaylanmış ve bugün hala geçerliliğini sürdüren en uzun anlaşmalardan birisi kabul edilmektedir. Temelde Lozan Antlaşması İngiltere Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanmıştır. Lozan Antlaşması ile Türk milleti ve cumhuriyeti bir devlet olarak ortaya çıktı. Lozan Antlaşması resmen yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin her ülke tarafında tanınması olarak bilinmektedir. Osmanlı Devleti resmen bu anlaşma ile sona ermiş ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri Lozan Antlaşması ile atılmıştır. Anlaşma 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmış ve hayata geçmiştir. Lozan Antlaşması ile birlikte pek çok ülke, Sovyetler Birliğine karşı Türkiye Cumhuriyetini korumaya aldı.
Lozan Antlaşmasından sonra, devlet rejimi, cumhuriyet olarak kabul edildi. Saltanat ise kaldırıldı. Bu nedenle Lozan Antlaşmasının sonuçları Kemalist Türk devleti açısından son derece önemli oldu.
Ne yazık ki Lozan Antlaşması Kürdistan ve Kürt milleti açısından da felakete yol açmıştır. Batılı ülkeler ve özellikle İngiltere ve Fransa bir yandan Kemalist Türk devletinin kuruluşuna destek verirken, diğer yandan da çok güçlü bir devlet olmasını da istemediler. Bu stratejiden Kürdistan ve Kürtlerin payına daha çok parçalanma ve bölünme düştü. Lozan Antlaşması sonucunda, Kasrı Şirin Antlaşmasıyla iki parçaya bölünen Kürdistan ve Kürt milleti, 4 parçaya bölündü. Her parçası dört sömürgeci ırkçı devletlerin egemenliğine terk edildi. Kürdistan’ın kuzeyi (en büyük parça) Türk devletinin egemenliğine bırakıldı.
Kürdistan ve Kürt milletinin bölünmesi, sadece coğrafyayı bölmedi, tarihi, kültürü, sosyal yaşamı, aileleri, milli mücadeleyi böldü. Kürdistan’ın her parçasında halkımız bağlı bulundukları sömürgeci merkezlere bağlı olarak şekillendi, evrimleşti. Sömürgeci devletler, Kürdistan parçalarını kendileri için güvenlikli görmedikleri için, sınırları mayınlarla, tel örgülerle, militarist ordularla çevirdiler, donattılar. Bu durum ve düzenleme, parçalar arasındaki iletişimi, gidiş gelişleri bazı dönemlerde olanaksız hale getirdi. Doğal bu durum, bir yabancılaşmaya yol açtı. Kürdistan’ın bölünmüşlüğü, Kürtlerde milli şuurun bütünlüklü ve güçlü gelişmesini engelledi. Kürdistan’ın bölünmüşlüğü, bütünlüklü bir milli kurtuluş hareketinin örgütlenmesini de doğal olarak engelledi. Bunun sonucu olarak bir parçada gelişen bir hareket, diğer parçalarla bütünleşemedi, bütün parçaların zamanında ve milli kurtuluş ruhuna uygun desteğini alamadı.
Bu bölünmüşlük, sömürgeci devletler arasında doğal bir dayanışma ve ittifak yarattı. Sömürgeci devletlere, herhangi bir Kürdistan parçasından gelişen milli kurtuluş hareketini, kendi varlıklarına yönelik tehlikeli hareketler olarak nitelendirerek, birlikte müdahale etme, harekete geçme fırsatını verdi. Kürdistan’ın herhangi bir parçasında oluşan milli Kürt statüsünün, rol model rolünü oynayacağını düşünerek, ortak müdahaleler yapıyorlar.
11 Mart 1970’te Irak faşist rejimi, Eylül Devrimi sonucu Kürdistan’da otonominin oluşmasına imza atınca, diğer sömürgeci devletler önce bu antlaşmayı engellemek ve daha sonra anlaşmanın hayata geçmesinin önüne geçmek için ittifak ettiler. Son tahlilde de Cezayir Antlaşmasıyla dört sömürgeci devletin isteği yerine geldi. Sömürgeci devletlerin aynı ittifakı, Kürdistan Bağımsızlık Referandumu sırasında ve sonrasında da gündeme geldi. Sömürgeci (emperyal) devletler ve onların yerli işbirlikçisi siyasi elitler Kerkük’ün işgali için harekete geçti, sonuçta da başarılı oldular. Bundan dolayı tüm Kürtler, Lozan Antlaşmasına karşı mücadele etmelidirler. Lozan Antlaşmasının ortadan kalkması için çalışmalıdırlar. Lozan Antlaşmasının ortadan kalkması demek, Kürdistan’ın birliğinin ve bağımsızlığının sağlanması demektir.[1]
İbrahim Güçlü