Sanatı ve savaşı birlikte işleyeninsan Alişer ve bugün de yaşamıyla Kürt kadınınca örnek alınan Zarife hanim;
1882’de Azgêr köyünde dünyaya geliyor. Hesenan'lılardandır. Sivas’ta öğrenim görüyor. Bir süre Mustafa Paşanın katipliğini yapıyor. Katipliğinden dolayı Koçgiri'deki aşiretler arasında tanınan, sevilen bir insan oluyor. Otorite sahibidir. Koçgiri ve Dersim aşiretleri arasında birlik oluşturur. Akrabası olan Zefê (Zarife) ile evlenir. Kürt dili üzerinde çalışması olmuş. Beyitleri ve sazı ile halk arasında birliği ve ülke sevgisini işler. 1914 de özgür bir Kürdistan için çalışmalara başlar. Ruslarla görüşür. Ermeni'lerle ilişki sağlar. Sivas ( Sêwaz ), Malatya ( Meleti ) ve Dersim'de çalışmaların sorumluluğunu alır. Zêrenik’de ( Ovacık ) Osmanlının örgütlerini tasfiye eder. Kürt organizasyonunu harekete geçirir. 1919 da Kürdistan Teal-i- Cemiyeti'ne bir mektup göndererek Dersim ve Koçgiri Kürtlerinin kendilerine bağlı olduklarını bildirir. « Tümüyle cemiyete bağlıyız » der. Koçgiri hareketinde Kürdistan ordusu oluşturulur ve komutan Alişer'dir. Ankara'daki yöneticiler onun idam fermanını hazırlarlar. Sömürgecilerin hakkında verdiği kararları umursamaz. İç ihanetler, teslimiyet sonucu birliğin sağlanamaması ve yenilgiye doğru gidiş karşısın da Dersim'e çekilir. Dersim'de Kürdistan devletini oluşturma girişimlerini sürdürür. Seyid Rıza ile birlikte direnişçi olarak 1937 harekatın da yer alır. Ordu ve askeri planları hazırlar ve uygular. Edebiyatçı, öğrenci yetiştiren sanatçı, diplomat, askeri örgütleyici, önder olan bu Kürt aydını ile ilgili olarak kendisini sevmeyenler neler söylüyorlardı.
Büyük Millet Meclisindeki tartışmalar sırasında;
Fevzi Efendi(Erzingan): “...İşte Umraniye'den Dersim dahi etkilenmiştir. Ümraniye’de nedenler ve sebepler pek çoktur. Fakat siyasi amaç olmadığı tahakkuk etmiştir. Birincisi Alişo gibi bir iki fesadın etkilemesinin ürünüdür...” 03. 10. 1921
Pılemori ( Pülümür ) idari amiri, Bursalı Emin Bey Erzincan’ı temsilen milletvekilidir ) : “...Bizim bölge arkadaşlarınca bilinen Alişir adındaki tümör..... (....)....Bu adi haydutluğa siyasi bir renk vererek, bundan yararlanmak amacıyla kendisi de içinde meydana atılmıştır.Fakat kalemi ile atılmıştır....” 04. 10. 1921
Hasan Hayri Bey ( Dersim ) : “....Asıl baş kaldıranlar dağlar da Alişir denilen herifle beraberdiler...” 04.10.1921
Kontur-gerilla, bugünkü anlamıyla “ JİTEM ” ci olan jandarma albay Nazmı Sevgen’in anlatımıyla Alişer ve Zarife
“.......Alişir öldüğü zaman 9 Temmuz 1937’de tahminen elli beş yaşlarındaydı. Alişir'i ilk defa siyaset ve kötülük sahasında Koçgiri aşireti reisi Mustafa ( Paşa )nın katibi olarak görüyoruz. Dersim alanında tanınması birinci dünya savaşın da Erzincan'da Ruslarla işbirliği ettiği zamana tesadüf eder. Erzincan'da Rusların müteahhidi olarak ortaya çıkan Alişir, Rus kumandanlığından orduya ağır alışveriş etmek üzere yedi yüz Türk altını yanına da bir manga kadar Rus askeri ve on at almış. Munzur dağlarını aştıktan sonra Rusların elinden hayvanlarını zorla alıp, askerlerden de üçünü esir ederek Dersim'e yürümüştür. Bu olay esasen Türk düşmanı olan Erzincan'da ki Rus komutanı Lahof'un büsbütün Türkler aleyhine harekete geçmesine sebep olmuştur. Alişir Dersim'e geldikten sonra « Ovacık » da ki halk gücünden oluşan alayın katibi olmuş, alayın Rusları önlemek üzere Munzur dağı mıntıkasına hareketinde beraber gitmiş,bir süre de « Sebil Baba » dağında kalmıştır. Büyük harpten sonra Koçgiri’ye geri dönen Alişir, eski görevi olan Koçgiri aşireti reisi Mustafa « Paşa » nın oğlu olan Alişan Bey'in sekreterliğini yapmıştır. İşte Alişir’i burada memleket ve devlet aleyhindeki hareketlerin başında bir beyin olarak görmek üzereyiz. Alişir’i Koçgiri aşireti reisi Mustafa « Paşa » kendisin de bazı yetenekler görerek yetiştirmiş, onu özellikle sık sık Dersim'e göndererek Dersim aşiretleri üzerinde etkili ve aktif olmasını sağlamıştır. Alişir zeki, karıştırıcı ve cesurdur. Çok güzel Türkçe okur ve yazar. Dersim'de elimize geçmiş bir çok siyasi, eleştirel şiirleri, yazıları vardır. Kendisine bu bölgenin kurtarıcısı süsünü vermiş, daima öyle görünmek istemiştir. Onda Kürtlük düşünce ve amacı da vardır. İşte bu düşünce ve amaçları dır ki birinci dünya savaşı antlaşması sonrası Alişeri bütün kirli, fesatçı amaçları ile ortaya çıkarmıştır. Nihayet Alişir’i 1920 senesi martın da maskelerini atarak, gerçek siyasi kimliğiyle Dersim'de, Ovacık ve Hozat'ta halka kışkırtıcı hitabeler verirken görüyoruz. Yanında Refahiye'nin Şadıllı aşireti reisi Paşa Bey ve arkadaşları vardır. Alişir bu cesareti Kürt Teal -i- Cemiyeti reisi Abdulkadir'den almıştır. Çünkü Dersim'e gelmeden bir süre önce Koçgiri'nin Armudan köyünden Mıgırdıç isminde bir ermeniyi özel amaçla İstanbul'a göndermiş, bu vasıta ile Seyyid Abdulkadir'den talimat almıştır. Alişir Dersim'deki konuşmalarını Türkçe yapmıştır. Dersimli'ler ve Koçgiri'ler zazaca konuşurlar, aralarında lehçe farkı vardır. Bu sebeple Koçgiri'li Zaza, Dersim'li Zazanın söylediğini anlıyamaz ”
Bu kesinlikle doğru değildir. Dersim ve Koçgiri'de büyük oranda kurmanci lehçesi konuşulmaktadır. Zara ve Hafik tarafında “Zaza ” ki konuşulduğu gibi, Dersim'in bazı ilçelerinde de bu lehçe konuşulmakta. Alişir Türkçe konuşmuş olsa Kürtler kendisini nasıl anlayacaklardı ?
Çorumun Alaca ve Mecitözü ilçelerine, Amasya’ya, Tokat’a, Samsun’a kadar yayılan, dağılan Kürtler Dersim kökenlidirler. Baytar Nuri Dersimi anıların da “ Kızılırmak havzasına(nehir çevresindeki yerleşim yerleri) gelip yerleşmişlerdir ” demektedir. Yaşlılarımız Mecitözü ve Alaca’da akrabalarımızın bulunduğunu belirtirlerdi. Koçgiri’de bulunan Çarek aşireti mensupları her iki lehçeyi kullanıyorlar.
“Alişir Kürtçe de şiir yazmış, şiirler söylemiştir. Bunlarda aynı sebeple Dersim'de yer tutmamış, okunamamış, bellenememiştir. Bunun içindir ki Alişir'in fikri faaliyeti Dersim'i çorak bulmuştur. Alişir karıştırıcı sözleri ile Ovacık ve Hozat'ta tahmin ettiği alaka ve temayülü bulamamıştır. Dersim denizinde fırtına ancak kendi aşiretlerinin işareti ile kopar. Zaten Dersimliler daha evvel büyük devletlere telgraf çekerek Osmanlı hükümetinden ayrılmak istemediklerini bildirmişlerdi”
Hasan Hayri ve diğerlerinin telgraflarından bahsediyor. Ayrıca bütün haberleşme kurumları, birimleri denetim altındadır. Osmanlı’ya ait olan istihbarat kurumları Kongreye hizmet etmektedir. Verilen telgraf metinlerinin nasıl değiştirildiği ya da nelerin eklenip, çıkarıldığını hangimiz biliyoruz ? Osmanlı subaylarından oluşan ekibin onları hangi vaatlerle kandırıp, kullandıklarını anlatmıyor. Alişer Osmanlıca yazmıştır ama Kürtçe de yazmıştır. Osmanlıca yazdıkları T.C. arşivlerinde saklı. Bunlar Kürt “mılle”ler ve Alevi Kürtlerle ilişkileri iyi olan çevre yerleşim alanlarında ki Türkçe konuşan kişiler tarafından anlaşılıyordu. Kürtce söyledikleri dilden dile aktarılıyordu. Diğer yandan Alişer’in beyitleri halen Alevi - Kürtler tarafından zevkle dinleniliyor. İstihbarat, sabotaj, öldürtme, adam kaçırtmayla görevli olan kendileri yazılanları anlayıp, çözemedikleri için rahatlıkla böyle bir şey belirtiyorlar diyebiliriz. Akla en yakın olan “yalan haber” yapma, yani dezenformasyon. Elbetteki her aşiretin üyeleri kendi ağalarının istemleri doğrultusunda hareket ediyorlardı. Edemeyen dışlanır, kovulurdu. O dönem insanların seçme hakları da yoktu. Feodalizm gereği devam eden yaşamlara sahiptiler. Ulusum değil, aşiretim sözcüğü anlam buluyordu.
“Alişir buna da bir sebep bulmakta gecikmedi. Denildi ki Osmanlı memurlarının etkisi ile Dersimli'ler gerçek amaçlarını anlatamamış, gösterememişlerdir..” Amaçları bağımsız Kürdistan hükümetine katılmak ve onun özünü teşkil etmektir. Alişir tarafından bu içerik de, anlamda hazırlanan uyarı yazısı ,diplomatik not, Kürt Teal-i-Cemiyeti aracılığıyla büyük devletlere gönderildi. Ne garip tecelli dir ki, bu sırada Koçgiri aşireti reislerinden Alişan Bey Refahiye kaymakamlığı vekaletin de bulunuyor, kardeşi Haydar Bey’in ve bilhassa Alişir'in siyasi faaliyetlerinden güya habersiz , onlarla tamamen alakasız bulunuyordu. Alişir’in Dersim'de ektiği fesat tohumları bu sırada filiz vermeye, tesirini göstermeye başladı. Esas olarak Ovacık kazasının Tarpazin nahiyesi eski müdürü Mustafa Ağa Kemah köylerine gelerek “Asker toplanmasına padişahın emri olmadığını, Dersimlilerin asker vermeyeceklerini,Kemahlılarında vermemelerini ” tembih etti ve bunu temine çalıştı. Artık isyan fikri genelleşmişti...(....)...Esas olarak Bolu can nahiyesinin Karaibo köyünden Deli Esat ( Sariki boyunun ağası) oğlu Rıfat 20 kadar adamı ile halkı
Türk olan Günlü çiftliğini bastı, köylülerin bir çoğunu öldürdükten sonra, emvalini de yağma ettikten sonra, çiftlik halkına hitaben “ Siz Ermenilere yaptınız, bizde size yapıyoruz. Dersim aşiretleri geliyor. Biz Sivas’ı işgal edeceğiz ve sonra Ankara'ya gidip Milli Hükümeti (buna kongre diyorlardı )'de devireceğiz” dedi. Koçgiri olayının başlangıcında Alişir'de efendisi Alişan gibi yine Dersim'e geldi. Çünkü Koçgiri hazırdı. Koçgiri ile birlik Dersim'i de hazırlamak ve ortak harekete geçirmek lazımdı.....(...)....Dikkat çekicidir asilerin Büyük Millet Meclisine çektikleri telgrafta Alişir'in de imzası vardır. Kendisine çok cazip bir de sıfat eklemiştir. Sadattan Alişir ( Peygamber soyundan ) ... (....) .... böyle siyasi ve manalı yazılarda yeteneği vardır....(....)....Alişir mütareke günlerinde, Koçgiri’den Dersim’e geldiği zaman yeni oluşturulmak da olan Milli Hükümeti küçültme, değersiz göstermek için şöyle bir mısra da uydurmuş, bunu bir müddet elindeki sazına da söyletmiştir.
“Ayağında kundura
Gittim düştüm tandıra
Padişahın haberi yok
Bunu eden kongre”
Alişir'in eşi Zarife'de dikkate değer, layık bir tiptir. Kocasının mücadelesinde bu kadının etkisi çoktur. Kocasına silahlı olarak her zaman eşlik etmiş ve gayrete getirmiş, çalışma isteğini güçlendirmiş, yüreklendirmiştir. Sonuç da oda kocasıyla beraber kaçınılmaz sona ermiş, fakat bu anda dahi Vank'lı Efendi adında birisinin canına kıymıştır. Alişir Dersim'e geldikten sonra bir süre Agdat'da Koç uşağı aşireti alanında kalmış, 1936 yılında Abbas Uşağı aşireti mıntıkasına gelerek, 1936 kışını asılarak öldürülmüş olan Seyyid Rızanın Sohson dağındaki evinde ve kısmen Vank köyünde geçirmiştir. 1937 senesi ilkbaharında Kafat köyü çıvarındaki mağaraya geçmiş ve orada hayatını korumaya çalışmıştı. Koç ve Fer had Uşağı aşiretlerine karşı devletçe yapılan harekat ve neticesini bir manzumede toplamak istemiş, bunda devleti keklikle sembolize etmiştir....(....)...Alişir Dersim'deyken Koçgiri'deki akrabalarıyla haberleşmiştir. Bilhassa yeğeni Mustafa'nın dikkate değer bir mektubu elimize geçmiştir. Mustafa mektubunda amcasına nasihat etmekte, devletin bağışına sığınarak af dilemesini, dağlar da dolaşmaktan vazgeçmesini, bilhassa Tunceli kanununun yayınlanmasından yararlanmasını tavsiye ve rica etmektedir. Başkaları da aynı tavsiyelerde bulunmuşlardır. Kaldıkları yerde bırakılan şeyler, gördüğümüz bazı mektuplar bunu kuvvetlendirilmiştir. Fakat Alişir sürekli kaçmış, sayısız suçlarının sonuçlarından korkmuştur....(....).....Son zamanlarda bir miktar keçi ve koyun tedarik ederek, bunlardan elde ettiği ve dışardan aldığı yağları Hozat'a sevk etmek, satmak süratiyle gelir elde etmeye başlamıştı. Yaşadığı yerde bulduğumuz bir kaç mektup yağ alış - verişini göstermektedir. Halktan zahire toplayarak geçinmeye çalıştığına güzel ve manzum bir misal daha veriyoruz. ...(....)....
Alişir 9 Temmuz 1937 cuma günü, Kafat köyü çıvarın da karısı Zarife ile gizlenmiş olduğu mağara da, kendisi gibi Dersim'in kötülükler, günahlar tarihinde yeri ve adı bulunan Zeynel tarafından karısı ile beraber öldürülmek suretiyle kaçınılmaz sona ermiştir. Alişir Dersim'in Genel Kurmayı diye anılırdı...”. ( Tarih Dünyası Dergisi, yıl 1, sayı 9, 15 Agustos 1950, İstanbul )
Rahmi Apak ise “ ....İlk olaylarda halkı tahrikte ön ayak olan Alişir'in rolü büyüktü. Koçgiri ayaklanmasında bu adam elebaşı durumunda ve pek çok kötülüklerinde başı olarak ileri atılmıştı....” der ( Türk İstiklal Harbi )
Baytar Nuri Dersimi Halep şehrin de İzzedin Zaxurani’ye Zarife ile ilgili olarak şöyle der. “O aslan ki kendi dönemin de okuma- yazma bilen, hem siyasi hem de askeri bir Kürt kızıydı. Çok sefer Alişer bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zafire savaşçıydı. Çok sayı da bayan da onunla birlik de savaştılar. Onlar da silahlıydılar. Çarpışmalar başlamadan önce silahlı eğitim aldılar, yaptılar.” der.
Evet yenilgiden sonra Alişer ve yoldaşı Zarife'nin Koçgiri'de kalma olanakları yoktur. Diğer Kürt direnişçileri gibi onlarda Kontra-gerillacı Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin ellerinin kendilerine ulaşamayacağı Dersim'e giderler. Alişer Dersim'de sazı ve deyişleriyle halkı bilinçlendirir, bir yandan da Dersim'de aşiretler arasında var olan kan davalarına karşı mücadele ederler. Kürt halkının bilgi ve becerisinin sömürgeci düşmana karşı kullanılması için çaba sarf ederler. Beyitleri dilden dile dolaşır. Alişerin Mustafa Kemal’le ilgili düşüncesini çok açık olarak şu dörtlükte görüyoruz.
“Sarı paşa
Çetelerden sonra girip savaşa
Geçmiştir başa
Ankara'da otağına kurulup
Bizi oyalamakla
Başlamış işe”[1]
Bu çift nasıl öldürüldü?
1921'den itibaren Dersim'de yaşamaya başlarlar. Dersim'deki yurtseverlerle ilişkileri iyidir. 1937'de Palaxine'de kalırlar. Düzenli olarak Seyd Rıza’yla görüşürler. Bu çiftin çocukları olmaz. Alişer Efendi'nin kardeşinin oğlunu yanlarına getirirler, o çocuk bu aileye ait olan hayvanlara bakıp kendilerine yardımcı olur. Seyd Rıza’yla son görüşmelerinde Gogene'de bir araya gelirler. Seyd Rıza'nın yemek yediği sofrada yalnızca erkekler oturabilirler.Bu geleneği Zarife bozar. O erkeklerle aynı masaya oturan, Seyd Rıza’yla birlikte yemek yiyebilen tek kadındır. Son görüşme de Seyd Rıza bu çiftten Dersim'ı terk etmelerini, Dersim aşiretlerinin birliği bozduklarını, direnişçi kesimin yalnız kaldığını, T.C. yetkililerinin lider kadronun kellelerini alma düşüncesinde olduklarını, her yönüyle Dersim'ı yalnızlaştırdıklarını, yeterli cephaneye sahip olmadıklarını ve Dersim'ın durumunun dünyaca bilinmesi gerektiğini, Nuri Dersimi'yle ilişkiye girmeleri gerektiğini, Dersim dışındaki bölgeler de yaşayan Kürtlerin kendilerine yardım sunmaları gerektiğini belirtir. Bu çift Dersim'den ayrılmaları durumunda durumun yanlış anlaşılabilinecegini, kaçmakla suçlanabileceklerini, düşmanın bunu bir propaganda malzemesi olarak kullanabileceğini düşünürler ve Seyd Rıza'ya düşüncelerini aktarırlar. Seyd Rıza rahat olmalarını, Alişer'in bütün işlemlerde kendisinin imzasını kullanabileceğini belirtir. Ve Dersim'den ayrılma güzergahını belirtir. Mêras, Rewa Pile, Kerte Askirige Palanas'tan Muti'ye kadar gece yolculuk yapmaları gerekir.
Bu çiftin öldürülmesinde rol alan kişiler kimlerdi?
Reyber Kopo ( Qopo ) ; Seyd Rıza'nın kardeşinin oğludur. T.C. yetkilileri kendisini satın almışlardır. Sürekli istihbarat toplar ve T.C.'ne işbirlikçi Kürt yaratmaya çalışır.
Zeynel Top ; Ali Ağanın oğludur. Seyd Rıza'nın koruması altında büyür. Aileye bağlıdır. T.C.'ye bağlı kolluk kuvvetleri Sin ile Hozat arasındaki alandadırlar, bu güce 17'ci karargah tümeni adı verilir. General Kamil komutanlığı yapmaktadır. Dersim'liler tarafından T.C. güçlerine saldırılar düzenlenir. Zeynel de bu saldırılarda yer alır. Reyber Kopo Zeynel’in durumunu öğrenir. Onu korkutarak, çeşitli vaatlerde bulunarak ikna etmeye çalışır. Zeynel'e “ Durumun ordu güçlerince biliniyor. Bir şeyler yapmazsan seni af etmezler. Devlet Alişer'in peşinde. Onun ortadan kalkmasıyla Dersim'in durumu da düzelir ” der. Reyber’in amacı Zeynel'in eliyle bu çifti ortadan kaldırmaktır. Böylelikle Ab basan aşiretiyle Seyd Rıza'nın da arası açılacaktı. Ve sonuçta Zeynel'i ikna eder. Zeynel, Usê Xıdêy Murt, Efendi yê Wank ê, Mıst ê Torn ê Surê, Celoy Us ê Feri, Palaxine'de ki mağaraya doğru yola koyulurlar.
İlk mermilerin hedefi Alişer'dir. Mistoy Sur ê Alişer’i öldürür. Zarife Efendi'yi vurur. Misto'yla Zarife kapışırlar. Yerde birbirlerini vurmak için uğraşırlar. Zeynel mağaraya doğru yönelir, içine girer. Alişer'in yeğenini ve yerde Mistoy'la boğuşan Zarife'yi vurur. Saldırgan guruptan biri ölmüş, iki kişi de yaralanmıştır. Zarife ve Alişer’in kafalarını keserler. Mağarayı tümden ararlar. Bu çifte ait olan değerli eşyaları, doküman -belgeleri, kitap ve defterleri de almayı ihmal etmezler.[1]
Nazmi Sevgen’in bahsettiği mektuplar ve belgeler bu mağaradan alınmıştır. Reyber Mezikê'de Zeynel'i bekler. Tilagê' ye oradan da Karargaha giderler. Üsttegmen Nazmi Sevgen kendilerini karşılar. Her iki kahramanın başı Nurettin Paşa'nın damadı Abdullah Alpdoğan'a teslim edilir. Dersim’in adını değiştirip Tunceli yapan da Abdullah Alpdoğan'dır. Nazmi Sevgen anıların da her şeyi açıklamaz. Hangi kirli yöntemlerle Kürtleri birbirlerine kırdırdıklarını belirtmez. Bu çifte ait olan belgeler Genel Kurmay yetkilililerine teslim edilir. Bu çift için yakılan ağıtlar ve duyulan acı hiçbir şeyi değiştirmez. Dersimliler düşmanlarını ve onların yaratabilecekleri işbirlikçileri hafife almanın sonuçlarını en ağır şekilde yaşamışlardır. Başlarına ödül konan insanlar korumasız kalırlarsa, tedbirsiz davranırlarsa elbette ki bu son kaçınılmazdır. Alişer’in bir şiiri ulusal birlik sağlanmadan başarıya ulaşamayacağımızı anlatması açısından bu gün de önemini korumaktadır. Bölge de söylenen bir cümle gerçeği tümüyle yansıtır . “Hükümetin tası dolu bal da olsa parmağını batırma! ”
“Bismillah ( tanrı adı ) diyelim Haktan inayet ( lütuf, iyilik )
Ta ezel mahzarı ( şereflenme ) ihsanı ( bağış, lütuf ) Dersim
Muhammedi Mustafa şahı velayet
On iki imamın lisanı ( dil) Dersim
Ceddimiz ( soy ) Şeyh Hasan şahı Horasan
Himmeti bizlere olmuş saye ban ( koruyan )
İkilik perdesini atalım hemen
Birlik makamıdır ( durulan yer, ermişlerin mezarlarının bulunduğu yer )
Baytar Nuri Dersimi ise Alişer'in öldürüldüğünde 75 yaşında ve çok sağlıklı bir yapıda olduğunu belirtmekte. Zarife'ye saygı duymaktadır. Onu her yönüyle takdir etmektedir.
“....Alişer, kendi akrabasından Zarife adında bir kızla evlenmiştir. Zarife dahi, kocası gibi Kürt milli davasına bağlı aynı büyük amaçları takip eden eşsiz bir Kürt kızı olduğunu yaşamında doğrudan ispat etmiştir. Zarife Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş ve Alişer'in milli faaliyetinde onun sağ kolu ve iş arkadaşı olmuştur. Zarife Alişer'e daima, Kürtçe arkadaş anlamına gelen heval sözüyle hitap ederdi. Ne yazık ki, duygu ve fikir itibarıyla tam bir birlik olan bu ailenin çocuğu olmamıştır. Zarife uzun boylu, iriyarı ve her konuda bir Kürt fizyonomisine sahip simasında bir erkek cesaret ve yiğitliği okunan eşsiz bir Kürt kızıydı. Her yıl Dersim'e gider, milli amaçlar hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir hakim gibi hallederdi....” (Kürdistan Tarihinde Dersim).
“1300 senedir ehli şehavet
Hem meydandadır hakkı hilafet
Evladiye ettiğim biat
Hakkın buda hükmü daim
Süleyman namıyla Gungar ( kan içici )
Müminlere yapılsın ateşten kafes
Söylensin Şevket -i- ( ululuk ) hem şahı Dersim
Yarab, lütfet sen bize rahim! ( esirgeyen, acıyan )
Himmet-i evliya her yerde badır
Kâr etmez bize cihan seran ser ( baştan başa )
Ayrılsın meydana merdan ( erler, yiğitler) Dersim
Yarab lütfeyle bir çarkı döndür
Erkek erenleri her yere götür
Evladı ve afradı ( bayanları ) hıfz ( saklama, koruma ) eyle sıtar
Hem kurtarsın Ehli beyti ( Alevi’lik de kutsal kişiler ) Dersim”
Bu şiirde zulme karşı herkesin ayağa kalkmasını ve adalet için savaşmalarını ister. Ayrıca kendisine, Kürdistan halkına olan inancını dile getirir. Dersim'li cengaverlere karşı olan güvenini ve sevgisini belirtir. Allah' dan da kadın ve çocukları korumasını diler. İnançları güçlü olan bir Alevidir. Dersimlilerin “ Ehli Beyit ”i kurtaracaklarını, kurtarmaları gerektiğini belirtir. Yani Osmanlı’dan ve onun devamı olan Kongre üyelerinden Alevilere olan yaklaşımları açısından da rahatsızdır. Hem dini, hem ırki baskıyı, saygısızlığı çok net görüyor. Kimsenin Dersim’i söküp koparamadığını,teslim alamadığını belirtiyor. Dersim’e sevgi beslemek de, güvenmek de.
“Nice Padişahlar geldi cihana ( dünya )
İlim almak için düştü gümana ( ummak )
Her bir çeşit atmış bir yana
Kesilmemiş kıylü kalı ( kökünden söküp koparan )Dersim'in”
T.C’yi oluşturanlar Kürtlerin hangi kurumlarından yararlandılar ?
Kürt-Alevilerin sosyalizasyonunu, bağlı oldukları, kutsal gördükleri kurumları bilen asker - sivil bürokrasi ortadan kaldırma planlarını da ona göre hazırlıyordu. Bu çiftin öldürülmesinde yine Alevi (Elevi) geleneğin de var olan kirvalık ( kirivti ) kurumu kullanıldı. Suikastı Ankara’daki generallerin Elazığ’da bulunan alt birim görevlileri kirvalarının eliyle gerçekleştirdiler. Kürdistan'da ender yetişen aydın tipinin simgesi olan diplomat, halk sanatçısı ve askeri komutan Alişer ( Arşêr ) ve onun moral ve güç kaynağı, örgütleyici, ulusal kurtuluşçu kadın kahramanımız Zarife, kendi beynini satış pazarın da kiraya veren biri ve onun arkadaşlarının eylemi sonucu yaşamlarını yitirdiler. Eğer Alişer öngörüye sahip olan yoldaşı Zarife’yi dinlemiş olsaydı, bu çift feodal bağları göz önüne almaz ve bu sonucu yaşamazlardı. Kürdistan halkına kan kusturan “Özel harbcı” kiliği mutlu etmezlerdi. Dersim'de yaşadıkları süreç içinde asalakça, başkalarının emeklerini, ürettiklerini yiyerek değil, üreterek yaşamayı tercih etmişlerdir. Birbirlerine karşı olan saygıları ve dayanışmalarıyla sohbetlere konu olmuşlardır. Bugün de yaşamları ve ilişkileri açısından örnek alınması gereken aile şekillenmesine sahiptirler.
Dostları onları anlatıyor
Gulşa Akkuş
“ Zarife ! bambaşka bir insandı. O Koçgiri'liydi. Kahraman, şair, Kürt davasına inanmış Alişer'in karısıydı. Amcam Kasım oğlu aşiret reisiydi. Nazmiye'de kaymakamlıkta yapmıştı. Aşiretler arasında hatiplik yapardı. Seyd Rıza'ya çok yakındı. Sık sık birbirlerini ziyaret ederlerdi. Seyd Rıza Agdat'ta yaylaya çıkacağımız bir yeri bize temin etti. Oraya « Warê Kasım oğlu » denir. Amcama çok misafir gelirdi .Baytar Nuri'ye « Çolık Nuri » derlerdi. Zarife ve Alişer 'de gelirlerdi. Amcam bu çifte bir ev tahsis etti. Onlarla birlikte yaşadık. Zarife cesur, çok akıllı, silahşor, yiğit bir kadındı. Bu kadını hepimiz, herkes seviyorduk, seviyoruz. Ben onun adını kızlarımdan birine taktım. Ve onun ismini koyduğumu da gizli tuttum. Kızımın aynı onun gibi olmasını istiyordum. Zarife'nin ismi dünyada kalsın, kaybolmasın diyordum. Zarife ve Alişer'in evlilikleri çok sade ve canlıydı. Bizim orda ki karı - koca ilişkisinden ayrıydı. Biz kocalarımızın köleleri gibiydik. Zarife’nin durumu faklıydı. Bu farklılık bizim dikkatimizi çekiyordu. Kendi yaşamımı onların yaşamıyla kıyaslardım. Bizim yanımız da kaldıkları süre içinde bir sefer olsun kavga ettiklerini, birbirlerine kırgın olduklarını görmedim, duymadım. Alişer Efendi de Zarife'nin bir dediğini iki etmezdi. Alişer Efendi Zarife'nin ismini kullanmaz, ona hep « Hevalê » derdi. Öyle çağırırdı. Kürtleri, Kürdistan’ı ne kadar çok seviyorlardı ? Bunu ben biliyorum. Çok, çok büyük bir bağlılıkları vardı. Her şeyleri Kürdistan’dı. Başkalarının tayyarelerinin üzerinde uçmadığı bir Kürdistan onların bütün isteğiydi. Bir seferinde Zarife'nin yanındaydım. Çiyay Munzur'un Zeranik (Yeşil yazı) tarafına bakarak,bir yandan da benimle konuşuyordu. « Bu dağlar umut dağlarıdır. Bizim isteklerimizin gerçekleşmemesi diye bir şey olmaz » diyerek konuşmasını sürdürdü. Kürtlerin başarılı olacaklarına, kazanacaklarına kesin gözüyle bakıyordu. Benim sorularıma, bizlerin sorularına tane tane yorulmadan cevap verirdi. Cevap vermekten bıkmazdı. Zevk alarak anlatırdı. Amcam kendilerine biraz hayvan vermişti. Zarife'yle birlikte ayran yapardık. Meşk yayardık. Oda bizim gibiydi. Ev islerini de yapardı. Evlerine çok sayıda gelen giden olurdu. O aşiret kadınıydı. Misafirperverliği dillere destandı. Aşiret mensuplarını zevkle misafir ederdi. Zevkle « xwer hatın » derdi. İnsanlarla görüşme onu mutlu ederdi.
Onun bir diğer yanı nişancılığıydı. Silah şördü. Her zaman « Kollık pusti » sini (tabancasını) beraberinde taşırdı. Kütüklüğü çapraz bağlardı. Kütüklüğü hep mermi doluydu.Bir gün Zerenik'te (Yeşil yazı) Kem oğulların harmanın da atış yapılacaktı. Atıcılar, nişancılar arasında Zarife'de vardı. Bizim insanlar zaman zaman atış yaparlardı. Çevredeki aşiretlerden de atış için gelirlerdi. O gün harmanın öbür ucuna, loğun üzerine bir şişe koydular. O şişeye nişan alınacaktı. Kadın, çoluk çocuk herkes izlemeye geldi. İlkin Zarife atış çizgisine geçti. O, kollik puşt isi ile ilk atışın da şişeyi vurdu. Seyredenler de çığlık koptu. Ve bir süre aralıksız mermiler sıkıldı. Kendini kabul ettirmiş bir kadındı. Onun yeri ayrıydı. Bir seferinde kendisine neden hep burada kalıyorsunuz? Köyünüze gitmiyecek misiniz? dedim. Gülerek «Biz artık Dersim'liyiz. Dersim, Koçgiri Küdlerinin yaylasıdır. Bu dağlar da bizim cenazelerimize de yer var » dedi. Bir gün bir şey için evine gittim. İnce uzun boylu, Dersim kıyafeti giymiş bir genç uzanmıştı. Kendisine hoş gelmişsin dedim. Zarife bana döndü « Gulşa çekinme, Şevket yeğenimizdir. Gel biraz otur » dedi. Adını daha önce duyduğum bu yiğitti yakından görmek için oturdum. Zarife Şevkete doğru bir pusula uzattı « Alişer yazdı, oku » dedi. Şevket sesli okudu. Aklım da şu kadarı kaldı
Aşa iri ( aşiretleri ) çoktur kılıç takınır
Yedi düvel ( ülke ) ondan sakınır
Allah’tan kuvvetlidir beli Dersim’in
Zarife misafir ağırlar, bir kadının yaptığı her şeyi yapar ve Kürt lük davası için uğraşırdı. Kışlada (Topuzlu köyü, Askeri konak) bir heyete karşı askeri hareket yaptılar. Heyeti Pardive – Kısık ( Qızıq ) köyü arasında pusuya düşürüp, yüksek rütbelilerle beraber hepsini teslim aldılar. Her şeye el koydular. Birkaç gün sonra aşiret kararıyla teslim aldıkları kişileri serbest bıraktılar. Bu askeri harekatta Zarife'de vardı. Abim Hıdır ( Xıdır ) kavgacıydı, nişancıydı. İdare ( karanlıkta aydınlatıcı olarak kullanılan çıra vb. şeyler ) ile gezen biriydi. Evde o teslim almayı ve çatışmayı anlattı. Sürekli Zarife'yi övdü. « Zarife bizimle olsun, Hozat’ı ( Xozat ) teslim almak iş değil » dedi. Bu kardeşim hiç askerlik yapmadı. 1938 de de direnişçilerin içinde dağlarda kaldı. Ah..ah..( Ax..,ax..) Zerife ve Alişer Efendi kirivlerinin eliyle öldürüldüler. İsimlerini çocuklarımıza verdik. Onları unutmadık[1]