ŞEREF HAN
(ö. 1012/1603-1604)
Emîr Şerefeddin Han b. Şemseddin b. Şeref Han 20 Zilkade 949’da (25 Şubat 1543) Kum yakınlarındaki Kerehrûd’da doğdu. Bitlis’in yerel beyi iken Safevî Devleti’ne iltica eden Şemseddin Bey’in oğlu olup annesi Bayındır boyundan Erzincan hâkimi Emîr Han Musullu’nun kızıdır. Bitlis ve çevresine hâkim olan dedesi, 921’de (1515) Osmanlı egemenliğini kabul eden ve 940’ta (1533) Tekelü Ulama Han tarafından öldürülen Şeref Han’dır. Babası Şemseddin, Bitlis’in Ulama Han’a verilmesinin ardından Rojeki (Rozeki/Roseki) aşiretiyle birlikte Safevîler’e ilitica etmiş ve kendisine Şah I. Tahmasb tarafından Serâb, Merâga ve Kerehrûd’un idaresi verilmiştir. Bu sırada dünyaya gelen Şeref Han önce Kerehrûd kadıları tarafından eğitildi; dokuz yaşında iken Şah Tahmasb’ın Kazvin’deki sarayına gönderildi. Safevî sarayında üç yıl dinî ilimler tahsil etti. 961’de (1554) babasının rahatsızlığı sebebiyle idarî işlerden el çekmesi üzerine onun yerine Şirvan’a bağlı Sâliyân ve Mahmudâbâd’ın idaresiyle görevlendirildi. Üç yıl sonra Hemedan hâkimi Muhammedî Bey’in maiyetine verildi. 967’de (1560) Şah Tahmasb onu Rojeki aşiretinin idaresiyle vazifelendirdi. Şah Tahmasb’ın emriyle 975’te (1568) Ahmed Han’ın Gîlân’da çıkardığı isyanı bastırdı ve yedi yıl burada kaldı. Kazvin’e dönünce Şirvan ve çevresinin yönetimiyle görevlendirildi. Yaklaşık sekiz ay sonra Şah Tahmasb’ın vefatı ve yerine II. Şah İsmâil’in geçmesiyle kendisine emîrü’l-ümerâ unvanı verilerek merkeze çağrıldı. İç karışıklıklar sırasında II. İsmâil’in yerine geçirilmek amacıyla kardeşi Sultan Hüseyin Mîrza’yı desteklemekle itham edildi. Şeref Han’a karşı güveni sarsılan şah onu Nahcıvan’ın idaresiyle vazifelendirdi. Şeref Han, merkeze olan güvenini iyice kaybettiğinden III. Murad tarafından Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa vasıtasıyla kendisine Bitlis hâkimliği menşurunun verilmesi üzerine 3 Şevval 986’da (3 Aralık 1578) 400 adamı ile birlikte Osmanlı Devleti’ne iltica etti (Şerefnâme, I, 454).
Bu tarihten itibaren Bitlis’e hâkim olan Şeref Han, Osmanlı-İran savaşlarına 700 adamı ile birlikte katıldı. Gürcistan, Şirvan, Revan ve Azerbaycan’daki Osmanlı seferlerinde görev aldı. Hizmetlerinden dolayı Bitlis’in yanı sıra Muş nahiyesinin idaresi de ona verildi. 990 (1582) yılı ilkbaharında İstanbul’a giderek III. Murad’ın huzuruna çıktı. 18 Rebîülevvel 1001’de (23 Aralık 1592) Bitlis, Adilcevaz, Van ve Muş sancaklarına, 1.415.372 akçe gibi oldukça yüksek bir has geliriyle ocaklık statüsünde mutasarrıf olduğu anlaşılmaktadır (Afyoncu, XXVI/30 [2005], s. 111-112). Şeref Han, Bitlis ve çevresinin idaresini 29 Zilhicce 1005’te (13 Ağustos 1597) oğlu Şemseddin Bey’e bıraktı. Ardından Şerefnâme’yi kaleme aldı ve Bitlis’te vefat etti. Şiir ve edebiyata ilgi duyan, âdil, dindar ve hayır sever bir kişi olarak tanınan Şeref Han 999’da (1591) Bitlis’teki Gökmeydan’da bir medrese yaptırmıştır (Şerefnâme, I, 347).
Şeref Han III. Mehmed’e ithaf ettiği Farsça Şerefnâme adlı eseriyle tanınır. Nisbeten sade bir dille kaleme alınan eser bir mukaddime, dört bölüm (sahîfe) ve bir hâtimeden oluşmaktadır. Kürt boylarının neseplerinin zikredildiği mukaddimenin ardından I. ciltte Kürt boyları ve yerel hâkimlerinin tarihine, bu arada Şeref Han’ın kendi biyografisine, II. ciltte 689’dan (1290) itibaren 1005 (1597) yılına kadar Osmanlı sultanları ile onlara çağdaş olan İran ve Turan hükümdarlarının tarihine yer verilmiştir. Şerefnâme, Kürt boylarının siyasî tarihinin yanı sıra kabile yapılarının ve boylar arasındaki ilişkilerin de bir tasvirini yapar. Bu bakımdan eser Doğu Anadolu ve Batı İran’ın XVI. yüzyıl siyasal, sosyal, dinî ve kültürel tarihi için en önemlikaynaklardanbiridir.
Pek çok yazması günümüze ulaşan Şerefnâme’nin 29 Zilhicce 1005 (13 Ağustos 1597) tarihli müellif nüshası Oxford Üniversitesi Bodleian Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Elliot, nr. 332). 5 Cemâziyelevvel 1015 (8 Eylül 1606) tarihinde istinsah edilen ve müellif tarafından okunup düzeltilen bir nüshası yine aynı kütüphanede (Elliot, nr. 331) kayıtlıdır. Eserin İstanbul kütüphanelerindeki en eski yazmaları, bilinmeyen bir müstensih tarafından 1034’te (1625) istinsah edilen Süleymaniye Kütüphanesi Hâlet Efendi (nr. 584) ve 1036’da (1027) Muhammed b. Muhammed el-Halebî (İbn Azgâr) tarafından istinsah edilen Lala İsmâil Efendi (nr. 357) nüshalarıdır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde daha geç tarihlerde istinsah edilen üç nüshası daha vardır (FY, nr. 23, 223, 224). Şerefnâme’yi Saint Petersburg nüshasına dayanarak ilk defa[1]